tarihten.org

Köyden Kente Göç Nedir?

Irmak Koç Irmak Koç 18.11.2024 18 YORUM 511 OKUNMA
Köyden Kente Göç Nedir?

 

Bu satırları yazan kişi, okuyan kişi ve belki bu satırlardan haberdar bile olmayan kişi. Evet. Ben, sen, biz yani bütün insanlar. Hepimizin doğaya, toprağa, doğala ihtiyacı var. Peki biz nerede yaşıyoruz? Doğada hayvanlarla, ağaçlarla, otlarla mı yoksa betonlarla mı? Hayat betonlarda mı? Benim cevabım ‘hayır’. Hayat insanın ait olduğu toprakta, doğada. Bu satırlarda yaşantımızı sorgulayacak ve özümüze bakacağız.

Benim büyüdüğüm şehirde eskiden -Karaman, 1989’da Konya’dan ayrılarak il olmuş ve hala adı il olsa da şehir olma çabasındadır- çevre köylerde, ilçelerde tarım ve hayvancılıkla geçim sağlanırdı. Bizim köyümüz önceleri bir kasabaydı. Kalabalıktı ve herkesin geçimini sağlayabileceği durumu vardı, şartları iyi olmayan üç beş kişiye ise halk kendi arasında sahip çıkar kimseyi darda koymazdı. Belediye binasının giriş katı şimdilerde kahvehane ve bir bakkal işletmesinden ibaret. Sinema, okul, karakol, sağlık ocağı, marangoz, bakkal, terzi, nalbant, hırdavatçı… Anlayacağın, şehre gitmeye gerek kalmadan her şeyi kasabada halledebileceğin imkanlar vardı. Ta ki insanlar şehir hayatına özendirilene dek.

Yaklaşık 20 sene öncesine kadar bu köyde hala kalabalığı görebilirdiniz, en azından bayramlarda dolup taşardı köyün sokakları çocuk sesleriyle. Okulu açıktı, karakolu çalışırdı. İki tane bakkal işlerdi de ‘birine gidersek diğerine ayıp olur’ diye ya gizlice giderdik ya da diğerine de bir başka seferde uğrardık çocuk aklımızla. Bahçelerin arasında cırtatan otu (acı kavun) oynar acıkınca bir ağaçtan elma koparır bir bostandan salatalık aşırır oynamaya devam ederdik güzel köyümüzde. Kimse de sormazdı hesabını lokmalarımızın. Oyuncaklarımız yoktu fakat oyunumuz çoktu çünkü her şeyden oyun çıkarırdık, yaratıcıydık. Günebakanların sapından araba yapar yarışırdık, mısırdan bebekler yapar çamurla yaptığımız evimizde evcilik oynardık. Bir gün pasta şefi bir gün mimar olurduk sonra çamura bulanmış kıyafetlerimizle eve dönersek kızarlar diye dereye atlar bir güzel yüzerdik buz gibi suda. Şaşırtıcı olanı ise hiç hastalanmazdık bunları yaşarken çünkü her şeyimizle dirençliydik, doğaldık.

Bir ailede herkesin görevi vardı. Sabah gün doğmadan uyanan büyüklerimiz önce hayvanları besler sularını tazelerdi. Her evin mutlaka zararlı haşerelerden koruması için tavuğu, farelerden koruması için kedisi, güvenlik için köpeği olurdu. Annelerimiz kahvaltıyı hazırlar sonra ev ahalisi işine gücüne bakardı. Kimimiz hayvanlarını otlatmaya gider kimimiz tarlaya giderdi. Bütün gün işleriyle uğraşır gün batarken eve döner ve hayvanları tekrar gözden geçirir ardından akşam yemeğini yiyip günü kapatırlardı. Tek başına yapılması uzun sürecek olan işlerde komşular, akrabalar toplanır imece usulü dediğimiz şekilde birbirinin işini kolaylaştırırdı. Kim zora düşmüş, kimin başına ne gelmiş herkes birbirinden haberdar olur ve aralarında ona destek olunurdu. Bu arada çocuklar da her zaman oyun oynamazdı. Evin işlerine yardım ederlerdi. Akılları hep oyunda da olsa sorumluluk sahibi çocuklardı. Yapmaları gerekeni kaytararak da olsa yaparlardı. Bazen işi oyuna çevirir bazen işten sonra oynamaya devam ederlerdi.

Zaman geçtikçe insanlar köylerinden uzaklaşmaya başladı. Şehirde fabrikada çalışanlardan duyduklarına göre bu işler garantiydi, sigortalıydı. E çoluk çocuk da şehirde okursa daha iyi yerlerde olurdu, üniversite bile kazanabilirdi. Bir aile o sene bahçesini ekmedi, hayvanlarını sattı; iyi kötü bir para geçti eline ve şehre gitti, fabrikada iş buldu. Ucuz yollu bir apartman dairesine yerleştiler; çamur yok, tezek kokusu yok, toprakla uğraşmaktan çatlayan eller yok. Bir zaman sonra başka bir aile daha cesaretlendi ve daha iyi şartlarda olmak için şehre göç etti. Bir aile daha bir aile daha… Derken köyde neredeyse hiç kimse kalmadı yaşlılar dışında. Hatta onların çoğu da evlatlarının başında durmak ve torunlarına bakmak amacıyla yurtlarını terk etmek zorunda kalmıştı.

Yıllar geçmekteydi ve yeni kavramlar kullanılmaya başlamıştı sosyologlar, şehir bilimcileri tarafından: ÇARPIK KENTLEŞME. Nasıl ortaya çıktı bu çarpık kentleşme tahmin edersin. Köy hayatından başka yaşam tarzı bilmeyen insanlar birdenbire şehirli (!) oluverdi. Alt katında oturan komşusunun üstüne sofra bezi çırptı, evin içinde ceviz kırdı, balkon teline suyu süzülsün diye bezdeki yoğurdu astı. Çamurlu ayakkabıları kapının önünde yığıldı kaldı. Bir zaman sonra herkes şehre geldi, halihazırdaki evler yetmedi, para da yetmedi. Derme çatma kulübeler yaptılar köylüler şehre ve böylece çarpık kentleşme kavramı ortaya çıkmış oldu. Elbette sadece fiziki koşullar bu kavramı beslemedi, sosyolojik açıdan da çarpık kentleşti köylüler. Onların bir suçu yoktu, sistem bunu istemişti ve istediğini aldı, alıyor. Toplumun ahlakı, vicdanı değişti. Bu sosyolojik boyutu bir başka yazımda ele alacağım.

Köyümün şimdiki haline dönecek olursak korku filmi çekmek için ideal, herhangi bir ihtiyaç anında şehre gitmeyi gerektiren ve düştüğün yerden kaldıran bir kişinin bile olmadığı harabe, kimsesiz bir yer haline geldi. Zengin toprakları tohuma aç, uzun çayırları hayvan sesine hasret öylece beklemekte biz şehirli köylüleri. Bir gün ‘köyden nereye’ bilemediğimiz zaman hepimiz özümüze döneceğiz ve bizi dört gözle bekleyen yurdumuzun gönlünü alacağız diye umuyorum.

Sözlerimin sonuna yıllar önce canım babamın kaleme aldığı ve köyümüzün dergisinde yayımlanan (Dergi çıkaran bir kasaba hayal edebildiniz mi? Bu bir zamanlar gerçekti.) şu şiiri eklemek isterim:

“YEŞİLDERE’M

Kayalıbük düzelir mi virajın?

Cami önündeydi eski garajın

Ne zaman yapılacak senin barajın?

Yeşildere’m seni ihmal ettiler

 

Yuvaderesi’ni seller almıyor

Garipleri çoktan beri gülmüyor

Başa geçen kadir kıymet bilmiyor

Yeşildere’m seni ihmal ettiler

 

Kalesi var ortasında dikilir

Tarlasına arpa buğday ekilir

Akan suya hep nankör mü bakılır?

Yeşildere’m seni ihmal ettiler

 

Saracaksa sıkı sarsın kolum

Nerden gitsem sana çıkar yolum

Biraz acı söylese de dilim

Yeşildere’m seni ben de ihmal ettim”

                                                  -Fehmi KOÇ

 

İhmal de etmiş olsalar bir gün köyünün değerini anlamış olanlar için…

(Devamı gelecek.)

Irmak Koç
Kaleme Alan Irmak Koç

Irmak KOÇ, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde öğrenim görmeye başlamıştır. Bununla birlikte ‘Yönetim Bilişim Sistemleri’ne kayıt yaptırmış ve halen bu iki bölümde uzatmaları oynamaktadır. Aynı zamanda kendisini gazetecilik/editörlük alanında da geliştirmeye çalışmaktadır.

YORUMLAR

Fikirleriniz bizim için değerlidir, bizimle paylaşabilirsiniz...
Seher Özırmak Koç 18.11.2024 19:06:23
Benim köyüm yağmurlara kar ve doğallığı insanına hasret kaldı kızıma teşekkürler.Eşimin yıllar önce yazdı toprağa suya doğasına ettiğimiz kıyısından geçen insan oğlunun ihanetini kendi halince anlatımı kızama teşekkür ederim kalemine ve ruhuna sağlık ömürlü ve çok mutlu olursun inşallah ?? canım kızım ❤️❤️❤️????
Irmak YAZAR 18.11.2024 20:03:27
Senin de ruhuna sağlık anneciğim...
Ümide 18.11.2024 19:34:59
Gönlüne yüreğine sağlık Allah yolunu açık etsin canım yeğenim
Irmak YAZAR 18.11.2024 20:05:50
Teşekkür ederim teyzeciğim
Ayşe Yıldırım 18.11.2024 20:13:54
Tıpkı kendin gibi çok güzel bir yazı yazmışsın, emeğine yüreğine sağlık ırmakım
Irmak YAZAR 19.11.2024 08:47:17
Var olasın güzel arkadaşım
Rahime Toksöz 18.11.2024 21:31:14
Bu kadar içten bu kadar güzel bir yazıyı okumayan pişman olur? yüreğine kalemine sağlık ablacım iyi ki sen♥️♥️♥️
Irmak YAZAR 19.11.2024 08:47:41
Teşekkür ederim abla
Sevil Tezcan 19.11.2024 00:30:04
Bizlerin de duygularına tercüman olmuşsun.Daha güzel anlatılamazdi.???Çocukluğum gözlerimde canlandı..İyi ki varsın canım.???
Irmak YAZAR 19.11.2024 08:48:03
Sen de iyi ki varsın canım ablam
Türkan Balyemez 19.11.2024 08:28:47
Uzun zamandır insanı bu yazı kadar geçmişteki uzak yolculuklara çıkaran bir yazı okumamıştım. Yazılarınızın devamını dört gözle bekliyorum. Ellerinize sağlık.
Irmak YAZAR 19.11.2024 08:49:29
Teşekkür ediyorum, ne mutlu bana insanların özlemlerini hatırlatabildiysem.
Demir A. 19.11.2024 13:20:05
Kalemine sağlık canım arkadaşım! Anadolu’muz bize hasret kaldı, umuyorum ki biz de ona hasret kalmayalım… Diğer yazılarını da merak ve heyecanla bekliyoruz. Yolun açık olsun!!!?☀️
Irmak YAZAR 20.11.2024 01:27:33
Teşekkür ederimm, iyi ki varsın
Yaren su genç 19.11.2024 16:05:53
kalemine sağlık canım arkadasım, nereden geldiğini unutmus popüler kültüre köle olmus insanlara ders niteliginde bir yazi olmus?
Irmak YAZAR 20.11.2024 01:28:13
Teşekkür ederim canım
Ahmet Sever 26.11.2024 01:06:05
Köyünüzün dergi çıkarmasına değinmişşiniz. Bu durumun köy enstitüleriyle bir bağlantısı var mı?
Irmak YAZAR 27.11.2024 17:59:57
Hayır, köy enstitüleri ile bir bağlantısı yok fakat köyümüz olarak bahsettiğim yer o dönemlerde kasabaydı, bir belediyesi vardı ve buraya bağlı olarak dergi, gazete çıkarılıyordu. 'Köy enstitüleri'yle şöyle bir bağlantı kurabiliriz: Bu yayınlarda köy enstitülerinden mezun öğretmenler de yazıyordu. Ayrıca kasabanın köye dönüşmesinde en büyük etkenlerden biri de eğitim için göç vermesi oldu, bunu farklı bir yazıda ele alacağım ve orada köy enstitülerine de değineceğim.

BU MAKALELERİ BEĞENEBİLİRSİNİZ