Tarihi Çağlara Ayırmak Bir Zorunluluk mudur?
Tarihi Çağlara Ayırmak Bir Zorunluluk mudur?
İnsanoğlu kendi yaşamından başlamak üzere her şeyi dönemlere ayırmaya belli bir dönemselleştirmeye eğilim göstermektedir ve bu eğilimden Tarih İlimi de nasibini almaktadır. Tarih İnsanoğlu tarafından çeşitli şekillerde dönemlere ayrılmış ve dikkatli bir kategorizasyona tabii tutulmuştur. Bu yüksek derecede efor sarfiyatı gerektiren çabanın, tarihçiler ve tarih okuyucuları tarafından neden bu kadar sevildiği ve bu çabanın nereden kaynaklandığını doğru anlamamız için üzerinde biraz düşünce ve okuma egzersizi yapmamız gerekiyor.
Gözümüze en eski dönemselleştirmeden biri olarak Daniel(Danyal) Kitabı çarpıyor. Kitapta, Tarih 4 Krallık olarak ayrıştırılmış ve bu ayrıştırma daha sonra gelen birçok teologla beraber birçok tarihçiyi de etkilemiştir, bu nufüza bir örnek göstermek gerekirse 1500'lerde yaşamış olan Alman Tarihçi Johannes Sleidanus'un 'Three Books of the Four Sovereign Empires'ını örnek gösterebiliriz. Bu kitapta Johannes, Tarihi 4 imparatorluk dönemine ayırıyor ve bunlar sırasıyla; Babil Krallığı, Pers Krallığı, Yunan Krallığı ve Roma Krallığıdır. Book of Daniel'ın etkisini görmek bu kitap nezdinde gayet kolaydır. Tarihi dönemselleştirmeye, çağlara ayırmakta ortaçağın önemli Hristiyanlık bilginlerinden biri sayılan Aziz Augustine'nin 'City of God' adlı eserinin 9. kitabında Tarihi çok ilginç bir şekilde gene Book of Daniel etkisi altında ayırmıştır ve dönemleri de şu şekildedir;
Birinci dönem: Ademden Nuh'a kadar olan dönem,
İkinci Dönem: Nuh'tan İbrahim'e kadar olan dönem,
Üçüncü dönem: İbrahimden Davud'a kadar olan dönem,
Dördüncü dönem: Davud'tan Babil esaretine kadar olan dönem
Beşinci dönem: Babil tutsaklığından İsa'nın doğumuna kadar olan dönem ve de Altıncı dönem de Aziz Augustine'a İsa’nın doğumundan zamanın sonuna kadar olan dönemdir.
Bu yöntem insan hayatının Altı döneminden ilham alınarak oluşturulmuştur ve o dönemlerin Danyal Kitabında karşılıkları ise şu şekildedir;
1- Infantia/Infancy (Bebeklik)=Adem-Nuh
2- Pueritia/Childhood (Çocukluk) = Nuh-İbrahim
3- Adolescentia/Adolescence (Gençlik/Ergenlik) = İbrahim-Davud
4- Juventus/Youth (Genç Yetişkinlik) = Davud-Babil Esareti
5- Gravitas/Maturity (Olgunluk) = Babil-İsa'nın doğumu
6- Senectus/Old age (Yaşlılık) = İsa'ın Doğumu-Zamanın sonu
Aynı şekilde Danyal peygamber ile Augustine'nin tarihi çağlara ayırma yöntemlerinde doğadan ve biyolojiden esinlendiklerini görebiliyoruz. Danyal Peygamberin kitabında 4 krallık şeklinde uygulanan yöntem de esasında mevsimlerden atıfta bulunularak oluşturulmuştur. Bu örneği de, tarihçilere verdiğimiz örnekleri Teologlar üzerinden de vermemiz elzem olduğu için verdik. Binaenaleyh Tarihçi ve Teolog'ların dönemselleştirme farklılıklarını anlayabiliyoruz.
6. Yüzyıla kadar Augustine'nin Tarih dönemlere ayırma yöntemi geçerliliğini korumuştur, ancak İskitli bir keşiş olup Roma’da yaşayan Dennis the Small (Dionysius Exiguus) Türkçe tabiriyle Küçük Dennis, Daha kapsamlı bir tarih ayrım yöntemiyle gelmiştir. Tarihi İsadan önce ve sonra olarak ikiye ayırmış ve İngilizce tabiriyle AD (Anna Domini)/ BC (Before Christ) tarih göstergelerinin mucidi olmuştur. Ancak 9. Yüzyıla kadar yaygın olarak kullanılmamasına rağmen daha sonraları yaygın bir şekilde kullanılmaya başlamıştır ve yalnızca Batı dünyasında kullanılmayla kalmamış bütün dünya ülkeleri tarafından da kullanılmaya devam etmektedir. Bu noktada Tarih'i çağlara ayırmak konusu özelinde Dünyanın Batının tekelinde olduğunu söyleyebiliriz, fakat bütün dünya ülkelerinin de bu şekilde tek bir tarihi dönemselleştirme yöntemi kullanımının da önemini ve işlevselliğini küçük görmemek gerekmektedir.
1200'lü yıllarda yaşamış olan İtalyan Tarihçi ve Başpsikopos olan Jacobus de Voragine'nin eseri 'Die Legenda Aurea'/'Golden Legend' konumuz açısından oldukça büyük bir önem arz etmektedir. Jacobus De Voragine eserinde İnsanoğlunun tarihini iki ana şekilde ayırmış ve bunlara Sanctoral (153 Azizin Hayatı ile ilgili) ve Pastoral(Tanrıyla insan ilişkisi ile ilgili) demiştir. Jacobus de Varogine'ye göre Tarih Tanrı'nın Ademle Havva'ya verdiği zamandır ve Adem ile Havva'nın ilk Günahı işlemesiyle başlayarak dört bölüme ayrılır, bunlardan; İsa'nın doğumu ve öldürülmesi, dünyanın sonu ve son yargılama olarak bahseder ve bu bahis etme de gene 4 döneme ayrılır:
1- Deviation (Sapma) Dönemi
2- Musa'dan İsa'nın doğumuna kadar olan dönem Renewal (Yenilenme zamanı)
3- Paskalya ile Hamsin yortusu arası dönem Reconciliation (uzlaşma) zamanı
4- Pilgrimage (Hac) Zamanı insanoğlunun cennete mi cehenneme mi gideceğini davranışlarıyla tayin ettiği ve içinde bulunduğumuz dönem
Jacobus de Voragine'nin bu tarih ayırma yöntemi günümüzde dünya tarihi etkilemiş düşünürleri de etkilemiştir, Örneğin, Voltaire "Eğer yeteri kadar bir dönemi incelersen o dönemin 4'e ayrılacağını göreceksin demiştir".
Günümüz Tarihi Çağlar anlayışına gelmeden evvelki Tarihi dönemselleştirme çabaları arasından dişe dokunanları saymaya çalıştık, şimdi de günümüz Tarih Çağları anlayışına dolaylı yoldan değil direkt olarak tesirde bulunmuş düşüncelerden ve bu konuda fikir beyan etmiş düşünür ve insanlardan bahsetmeye başlıyoruz.
Bu insanlardan ilki İtalyan akademisyen ve şair Petrarch'tır. Petrarch'ı ilk hümanist sayabiliriz ve 14. Yüzyılda Ortaçağ ifadesinin ortaya atan kişilerin başında gelmektedir. Daha sonraları Petrarch'ın izinden giden Şair ve Akademisyenler bu ifadeyi daha da somut hale getirmişlerdir bunların en önemlilerinden biri Giovanni Andrea Bussi'dir (1417–75). Andrea Bussi Tarihi bir dönem ve kronolojik dönemselleştirme özelliği taşıyan Ortaçağ kelimesini ilk kez kullanan kişidir ancak onun bu kullanımı 17. Yüzyıla kadar genel bir kullanım olanağına kavuşmamıştır. 16. Yüzyılda İngiltere, Fransa ve İtalya'da 'Feodal Dünya' tanımı kullanımda daha ağırlıkta idi. İngiltere özelinde ise Akademisyenler tarafından yoğun bir biçimde Karanlık Çağlar ifadesi dönemi ifade etmek maksadıyla kullanılıyordu. 1688 yılında Lutherci Tarihçi olan Christoph Keller (Cellarius) Historia Universalis adlı eserinin ikinci cildinde Ortaçağı İmparator Büyük Constantin'den Başlayan ve Türklerin Constantinople'u ele geçirmesiyle bitten bir kronolojik çağ olarak tanımlayan ilk kişidir. 19. Yüzyıla girdiğimizde karşımıza geçmişte Ortaçağ ile özdeşleştirilmiş olan sıkıcı ve ve negatif etkisi yavaş yavaş kalkmış ve bu alan üzerine çeşitli eserler kaleme alınmaya başlanmıştır. 1831 yılında Victor Hugo Notre Dam de Paris adlı eserini yayınlamış, Almanya’da 1819 ve 1824 yılları arasında kurulan Monumenta Germaniae Historica adlı kurum Alman Halkının Antikçağını ve Ortaçağını büyük bir incelikle neşretmiştir, ilaveten buradan da alman halkının kendilerine has bir Tarih sempatisi olduğunu anlamaktayız.
Almanların Tarih sevgisine bir örnek vermek gerekirse, Tacitus'un Germania adlı eserinde aslında Almanları kötüleyerek Romalılara öğüt vermeye çalıştığı görülür. Almanlar eserdeki bütün hakaretleri ve kötü sözleri bir kenara bırakarak eserdeki 'Almanlar kültürlerini ve dillerini koruyarak bozulmamış tek halk' sözüne binaen Tacitus'un bu eserini el üstünde tutarlar. Zira Monumenta Germaniae Historica kurumunun da Alman Antikçağında Tacitus'un bu eserinden yararlanılmıştır ve atıflar bulunmaktadır.
Ortaçağ Tarihi çalışmaları zamanla hem bilimsel hem de sosyal bir disipline dönüştü. Bu dönüşümde Amerikali Tarihçi Charles Homer Haskins'in 20. Yüzyıl adlı çalışmasının ve Marc Bloch'un katkıları önemli görülmektedir. Ortaçağı karanlık bir çağ olarak görmeyip aksine rönesans ve reformasyonun rahmi olarak gören Jules Michelet 1869 yılında Histoire de France adlı son derece kapsamlı eserini yazmaya başladığında tarihçilerin Ortaçağ'a bakış açısı tamamıyla değişmeye başlamıştır. Eserinin kapsamı hakkında şöyle bir örnek vermenin yeterli olacağını düşünmekteyim. 1830'lu yıllara kadar o dönemin önemli tarihçilerinin hiçbiri ana kaynaklar dışında yan kaynaklara ve belgelere bakma ihtiyacı hissetmemişlerdi. Michelet araştırma yöntemlerine yeni bir yöntem ekleyerek materyal kullanımı artırarak, Fransa Tarihinin önemli bir kısmını incelikli bir şekilde kapsayan bir eser kaleme alabilmeyi başarmıştı. Fakat her ne kadar Ortaçağ Tarihi bilimsel ve sosyal bir disiplin olsa da günümüzde bu alanla ilgilenen insanların Ortaçağa olumsuz bakışı hala tam anlamıyla terk edilmiş olmadığını görmekteyiz. Bu durumu daha iyi idrak edebilmemiz açısından Avrupa Ortaçağının, Avrupalı elit zümreler ve Tarihçiler tarafından neden ve nasıl 'Karanlık Çağ' olarak görüldüğü konusu üzerine eğilmemiz gerektiğini düşünmekteyim.
Ortaçağa bu olumsuz yaklaşım Rönesans döneminde kültür ve zihniyet değişimine öncülük eden düşünürler tarafından geliştirilmiş, şekil verilmiş ve günümüze kadar da hala varlığını devam ettirmeyi başarmıştır. Rönesans döneminde Avrupalı kültür öncüleri ilham aldıkları kişilerden (bknz. Aziz Augustine) Greko-Roman döneminin parıltılı günlerinin Ortaçağ denilen dönemde söndüğünü görmeleri üzerine bu döneme 'Karanlık Çağ' deme keyfiyetini göstermeye başlamışlardır, nitekim rönesans Endülüsteki tercüme odalarında yapılan tercümelerin ve İslam Alimlerinin (Bknz. Ravendi, Gazali, İbn-i Rüşd) öncülük ettiği bir kültürel dalga sonucunda özellikle de Eski Yunan metinleri üzerindeki yeniden tefekküre dayanmaktadır. İki büyük düşünür olan Cassiodorus (6.yy) ve Alcuin'in (Şarlman mahkemesinin bir üyesi, 9.yy) çalışmaları sonucunda 7 Özgür Sanat'ın ayrımı yapılmıştır. Bu ayrıma göre 'Trivium' (üçleme) Alanına giren sanatlar genel anlamda Diyalektik ve Gramer ve Retorik temelli sanatları barındırırken 'Quadrivium' (dörtleme) ise Aritmetik, Geometri, Müzik ve Astronomi gibi ve bunlardan türeyen sanatları kapsamaktadır. Bu ayrım Rönesans düşünürlerinin olaylar hakkında düşünüş biçimini derinden etkilemiş olarak gözükmektedir. Nitekim Avrupa düşünce biçimi Tarihi çağlara ayırmada olduğu birçok alanda kategorizasyona dayanmaktadır ve bu düşünce biçiminin temeli de bu ayrımdan gelmektedir. Çünkü İnsanoğlunu hayvanlardan daha üstün bir konuma koyan Ortaçağ zihniyeti kategorizasyona ve dolayısıyla bilimsel ilerlemeye engel teşkil etmekteydi ve insan da bir kategoriye girmeliydi. Tarihi çağlara ayırmak bana göre de temelinde tarafsız ve masum olamaz. Çünkü ayrımın kimin Tarih ayrımı olduğu, doğrudan Tarihe olan bakış açısını ortaya koymaktadır. Örneğin, Türklerin Ortaçağı olarak bazı Rus etnograflar ve Türkologlar Avrupa Hun Devleti dönemini işaret etmektedirler. Örneğin, Mayaların Ortaçağı, Avrupa ortaçağından çok farklı dönemlere tekabül etmektedir. Japonya'nın Ortaçağı Kyoto'nun başkent olarak ilan edildiği dönemleri göstermektedir. İlaveten birçok Tarihî çağ eşyaların ya da maddelerin icat tarihlerinden ya da keşif tarihlerinden sonra başlayıp bir diğerinin icadına ya da keşfine kadar olan zaman dilimini kapsar. Bu tarih aralıkları yukarıda da bahsettiğimiz üzere toplumdan topluma farklılık göstermektedir. Evrensel bir dönemselleştirme mümkün görünmemektedir.
Zannımca Tarihi Çağlara ayırmak, anlatım ve aktarım konusunda sağladığı kolaylık dışında herhangi bir kolaylık sağlamamakla birlikte taraflı bir eylemdir. İnsanların 'Tarihi' genç nesillere ve öğrencilere daha kolay öğretmek için kullandıkları bir araç olarak tefekkür edilebilir olmasıyla birlikte, öğrencilerin zihniyetinde aşağılık kompleksi oluşturma ihtimali yüksektir. Nitekim 17. Yüzyılda bir Cizvit olan Claude-Oronce Finé de Brianville tarafından kaleme alınan L’abrégé méthodique de l’histoire de France adlı eser de çocuklar ve gençler için hazırlanmıştır. Ancak sistematik bir şekilde öğretilmek için hazırlanmasına karşın, tarih o dönemlerde hala elit zümrelerin tekelinde olan bir alandı ve henüz ilim halini almamıştı. Fakat bir toplum ne sebeple kendi Tarihî çağlarını başka bir medeniyetin Tarihî çağlarından daha değersiz görüp kendi tarihini ve kültürünü onun yetişen nesillerine aktarırken ithal bir tarih dönemselleştirmesine ihtiyaç duyar? Bu konu üzerinde esaslıca bir araştırma ve soruşturma yapılması gerekir ve kanımca bu sorun yeni nesillere Tarih'i öğretme konusunda büyük bir eksiklik teşkil etmeye devam etmektedir.
KAYNAKÇA
1 Bar, Shaul, A Letter That Has Not Been Read: Dreams in the Hebrew Bible, Cincinnati, Hebrew Union College Press, 2001
2 Dales, Douglas, Alcuin II: Theology and Thought, 2013
3 Collins, John, Daniel: With an Introduction to Apocalyptic Literature, 1984
4 Le goff, Jacques, Must we divide history into periods?, Translation by Malcolm Debovoise, Columbia University Press, Newyork, 2010
5 Tacitus, Germania
6 "Cassiodorus: Historian, Statesman, and Monk", Encyclopædia Britannica
7 Book of Daniel
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinde Tarih Lisansını tamamladıktan sonra, Polonya'da Kazimierz Wielki Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler'in Tarihi yoğunluklu dersler aldı. Ankara Üniversitesi, Dil, Tarih ve Coğrafya fakültesinin Sümeroloji Yüksek Lisans Programında 1 yıl eğitim aldıktan sonra, aynı kurumda bulunan Ortaçağ Tarihi Yüksek Lisans programına geçiş yapan Ertuğrul Öztürk, şu an tez aşamasında eğitimine devam etmektedir.
YORUMLAR
BU MAKALELERİ BEĞENEBİLİRSİNİZ