Evrensel İnsan Haltları
1.Bölüm:Dünyayı Kendi Anlamına Zorlamak
Toplumu bir kuruyemiş karışımı olarak ele alacak olursak, en ucuz ve adi olan fikrin çoğunlukta olması bizi daha az şaşırtabilir. Ağzımıza her attığımız maalesef her zaman kaju olmayacak ve kendi zihni ütopyalarımızının toplumda makes bulmaması bizi derin hayal kırıklıklarına sürükleyebilecektir. Bunu kabullenip yola devam etmemiz ise akıl ve beden sağlığımızın muhafazası için yararlı olacaktır. İdeolojilerin adeta sandalye kapmaca oynadığı bu dönemlerde farklı görüşlere ‘düşüncene yer kalmadı makûl bir zemin vereyim mi ağabeyime?’ nazarıyla bir sandalye çekilmesi insanları zorunlu statükocu bilince sokabiliyor. Bunun ardından gelen suni aidiyet hissi hayatın bazı gerçeklerinin arkasından su dökmeye yol açıyor. İdeolojik romantizmin bir diğer tarafında kendi düşünsel cennetimizin dünyada kabul görmesi arzusunun kesin bir dogma gibi kabul edilmesi günümüz dünyasında büyük bir yaraya sebep oluyor, tasavvufi bir deyişle “Keşki sevdiğimi sevse kamu halk-ı cihan/Sözümüz cümle heman kıssa-i canan olsa” deyişinin radikal çerçevelerle bezenmiş ve farklı deyişlerle farklı düşünceleri farklı çevrelere yayma düşüncesi işgal etmiş toplumu bu bağlamda neresinden çekseniz öteki tarafından bozuluyor.
2.Bölüm:Farklılıkları Benimseme
Biz mizaçlarımızın hakimi başkaları da mizaçlarının mahkumu değildir ki, insan en derin düşüncelerinde ve içsel hesaplaşmalarında kendisiyle dahi farklı fikirlerde olduğunu keşfeder. Olaylara bu perspektifle baktığımızda bazı şeyleri hazmetmemiz oldukça kolaylaşacaktır. Farklı benlikleri kendi benlerimize sıkıştırdığımızda insan denilen varlığın ne mahiyeti kalır ne de bir varoluş amacı. Kainatı benler evreni ile kısırlaştırmak hem bireye hem topluma büyük bir zulümdür.
3.Bölüm: Evrensel İnsan Haltları
“Gezegendeki büyük avcıların çoğu muhteşem yaratıklar; milyonlarca yıl süren hâkimiyetleri sayesinde kendilerine olağanüstü derecede güveniyorlar. Sapiens ise adeta bir muz cumhuriyetinin diktatörü gibi. Daha yakın zamana kadar savandaki orta hâili yaratıklar olduğumuz için hâlâ korku ve endişelerle doluyuz, ve bu da bizi fazlasıyla zalim ve tehlikeli kılıyor. Ölümcül savaşlardan çevre felaketlerine pek çok tarihsel kötülük, bu çok hızlı gerçekleşen sıçramadan kaynaklanıyor.” İnsanlık tarihine Harari’nin bu tanımdan da yola çıkarak bakacak olursak bizim zaaflarımız bizi konvensiyonel ideolojilere itme ihtimallerini kuvvetlendiriyor, bu anlam dar geldi bir büyük bedenini alayımcı toptancı zihniyetlere kanalize oluşumuzu bir nebze açıklayabiliyor ilerleyen tarihlere de bakacak olduğumuzda konvensiyonel zihniyet yapılarının doğuşunun kritik olay ve durumlarda geliştiğini görebiliriz bu da zaaf menşeili tohumların yanlış yeşermesiyle oluşan analitik düşünce kuraklığı aslında.Bir diğer bakışla Donald Hoffman’ın analojisinden yola çıkacak olursak mario gibi bir oyunda hayal edin kendinizi Mario’nun amacı nedir ödülleri toplamak ve hayatta kalmak tuzaklardan kaçmak amaç bu ama mario olarak şunu yaptığınızı düşünün ödül ve cezayı bırakıp sistemin nasıl işlediğini düşünmeye başladığınızı bu sefer n’olur? Oyunu kaybedersiniz. Hoffman’da diyor ki hakikatin bilgisine sahip olmak bize evrimsel bir üstünlük sağlamadığı için hakikatı kavramak için evrimleşmedik böyle bir kapasiteye sahip değiliz belki hiç bilemeyeceğiz.
YORUMLAR
BU MAKALELERİ BEĞENEBİLİRSİNİZ