tarihten.org

KAVGAM - MEIN KAMPF

Mehmet Çankal Mehmet Çankal 13.03.2025 0 YORUM 303 OKUNMA
KAVGAM - MEIN KAMPF

Bir İdeolojinin Manifestosu: Kavgam


Adolf Hitler’in “Kavgam” (Mein Kampf) adlı eseri, 20. yüzyılın en tartışmalı kitaplarından biri olup, Nazi ideolojisinin temel taşlarını oluşturan siyasi ve felsefi görüşleri içermektedir. Hitler’in gençlik yıllarından itibaren şekillenen düşünceleri, antisemitizm, aşırı milliyetçilik, Lebensraum (yaşam alanı) politikası ve totaliter yönetim anlayışı bu kitapta ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır.  

1923’teki başarısız Münih Darbesi’nin ardından Landsberg Hapishanesi’nde yazılan “Kavgam”, iki ciltten oluşur. İlk cilt otobiyografik bir anlatı ve siyasi düşüncelerinin gelişimini içermekte, ikinci cilt ise Nazi Partisi’nin stratejisini, propagandanın gücünü ve Almanya’nın geleceğine dair planları ortaya koymaktadır. Kitap, Nazi Almanyası’nın politikalarının entelektüel temelini oluşturmuş ve Hitler’in liderliğinde hayata geçirilen uygulamaların çoğuna rehberlik etmiştir.  

Adolf Hitlerin Çocukluğu ve Ailesi Hakkında Düşünceleri

Adolf Hitler (1889 - 1945) 20 Nisan 1889 yılında Braunau kasabasında doğdu. İlk tahsilini Viyana civarındaki Lintz şehrinin Realschule’ sinde yaptı. On üç yaşında, ilk önceleri çok iyi bir memur olan, sonra memurluktan emekli olan ve çiftçilik yapan babasını, 16 yaşında her zaman ona destek veren annesini amansız bir hastalık yüzünden kaybetti. hayatın bu acı darbeleri ve ailesinden ona kalan ihtiyacını karşılamayan yetim maaşı ona çabuk karar vermeyi öğretti.

“Ben, 20 Nisan 1889’da, Braunau am Inn adlı küçük bir kasabada doğdum. Bu kasaba, Almanya ile Avusturya arasındaki sınırda yer alıyordu. Bu, iki Alman devletinin birleşmesi gerektiğine olan inancımın ilk tohumlarının atıldığı yerdir.”

"Babam, otoriter bir adamdı ve onun karşısında boyun eğmemi bekliyordu. Hayatın sadece görevlerden ve disiplin kurallarından ibaret olduğuna inanıyordu. Oysa ben, bir memurun sıradan hayatını değil, hayallerimle özgürleşen bir yaşamı arzuluyordum."

"Babamın memuriyet hayatı benim için bir tutsaklık gibiydi. Her gün aynı işler, aynı zorunluluklar... Bu hayatın bana göre olmadığını çok genç yaşta anlamıştım."

“Babam bana, ‘Senin memur olmanı istiyorum’ dediğinde henüz 11 yaşımda idim. Ama ben memur olmak istemiyordum. Hayatımda ilk defa ve farkında olmadan babama karşı geldim.”

"Annem benim için dünyadaki en değerli insandı. Onun sevgisi ve şefkati, babamın sertliğinden kaçabileceğim bir limandı. Her ne kadar babamın katı tutumları üzerimde bir gölge gibi duruyor olsa da, annemin sevgisi beni hayata bağlıyordu."

"Onu kaybettiğimde hayatımın en büyük yıkımını yaşadım. Artık beni anlayan, bana inanan birini kaybetmiştim. Annem, çocukluk dönemimdeki tek gerçek dostumdu."

"Babamın ailesi çiftçi kökenliydi, bu da onun disiplini ve çalışkanlığı miras almasına neden olmuştu. Annem ise çok daha yumuşak bir insandı; onun nazik doğası, babamın sertliğine karşı bir denge oluşturuyordu. Ancak bu denge bile bazen aile içindeki çatışmaları engelleyemiyordu."

"Braunau kasabasındaki insanlar, çok çalışkan ama aynı zamanda sade ve mütevazıydı. Çocukken bu kasabada yaşamaktan gurur duyardım, çünkü bu toprakların bana ileride ilham vereceğini hissediyordum."

“Kendimi bilmeye başladım çocuk dönemlerimde zevklerim, beni farklı bir yaşayışa yönlendiriyordu. Babamın düşünceleri ile benim düşüncelerim arasında makas açılmaya başlıyordu. Benim konuşma kabiliyetim o zamandan beri iyiydi. Çünkü çocukluk arkadaşlarıma,  gerçekten ikna eden ve inandıran nutuklar veriyordum. Aslında o yıllarda, kendimi bile idare edemeyecek yaştaydım. Ama yine de küçük bir lider olmuştum. Tabii bu arada iyi bir öğrenci olduğumu söylemeliyim.” 

Adolf Hitler’in Gençliği ve Siyasi Düşüncelerinin Şekillenmesi  

Hitler, kitabının ilk bölümünde çocukluk ve gençlik yıllarını anlatırken, özellikle Viyana’da yaşadığı dönemin siyasi görüşlerinin oluşmasında belirleyici bir rol oynadığını belirtir. Sanat eğitimi almak için Viyana’ya gitmesine rağmen, Akademi’ye kabul edilmemiş ve burada yaşadığı ekonomik sıkıntılar nedeniyle Yahudilere karşı düşmanlık beslemeye başlamıştır.  

"Okulda tarih derslerinde, Alman ulusunun geçmişteki görkemini öğrendim. Bir ulusun gücü, onun kültürel ve siyasi birliğine dayanıyordu. Ancak Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nda Almanların, diğer uluslar karşısında ezildiğini gördüm. Bu durum, genç bir adam olarak beni derinden etkiledi. Almanya’nın yeniden birleşmesi ve gücüne kavuşması gerektiğine dair bir inanç geliştirdim."

"Genç bir Alman olarak, Avusturya’nın çöküşünü görmek benim için acı vericiydi. Alman halkı, Slavlarla karışmaya zorlanıyordu ve bu durum ulusal kimliğimizin yok edilmesi anlamına geliyordu. Bu da bana, ulusal birliğin ne kadar hayati olduğunu öğretti."

"Viyana'ya geldiğimde, genç bir adam olarak büyük umutlarla doluydum. Ancak bu şehirdeki sınıfsal eşitsizlik, yoksulluk ve ahlaki çöküş beni dehşete düşürdü. Çevremde gördüğüm sefalet ve yozlaşma, bende ilk kez Yahudilere karşı bir kuşku uyandırdı. Bu insanlar, Viyana’nın kültürel ve ekonomik hayatını ele geçirmişti. Bunun, Almanya’nın ve halkımızın geleceği için bir tehdit oluşturduğunu düşündüm."

"Yıllar boyunca Yahudi problemini yalnızca dinî bir mesele olarak görmüştüm. Ancak Viyana’daki deneyimlerim bana gösterdi ki, bu yalnızca dinle ilgili bir sorun değil, aynı zamanda bir ırk sorunudur. Yahudiler, kültürümüzü ve kimliğimizi tehdit eden bir unsur haline gelmişti."

"Viyana’da geçirdiğim yıllar boyunca yoksulluğu ve sınıf farklarını çok yakından gördüm. Ancak bu durum, beni bir sosyalist yapmadı. Aksine, sosyalizmin yalnızca bir yıkım ideolojisi olduğunu anlamamı sağladı. Gerçek kurtuluş, bir ulusun yeniden inşası ve onun güçlü bir liderlikle yönetilmesiyle mümkündü."

"Kaldığım gecekondu mahallesinde insanların umutsuzluğu, çalışkan Alman işçisinin değerlerinin nasıl yozlaştırıldığını gözler önüne seriyordu. Bu yozlaşmanın sorumlularını ararken, karşıma tekrar Yahudi tüccarlar ve sosyalist liderler çıktı. Siyasi düşüncelerimin ilk tohumları işte bu gözlemlerle atıldı."

"Sanat akademisine kabul edilmediğimde büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. Ancak bu durum, hayatımın yeni bir yön kazanmasına vesile oldu. Resim yaparak dünyayı değiştiremesem de, siyaset aracılığıyla halkımın kaderini değiştirebileceğime inandım."

"Gençlik hayallerim, yerini daha büyük bir ideale bıraktı. Alman ulusunu, içinde bulunduğu buhrandan kurtaracak ve onu eski görkemine kavuşturacak bir liderlik anlayışı gerekiyordu. Bu liderliği üstlenmek, benim için bir görev haline geldi."

Hitler’in antisemitizmi, Viyana’da geçirdiği yıllarda belirginleşmiş ve daha sonra Nazi ideolojisinin temel taşlarından biri haline gelmiştir.  

Birinci Dünya Savaşı ve Versay Antlaşması’nın Hitler Üzerindeki Etkisi 

Hitler, Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanya için savaşmış ve savaşın sonunda Almanya’nın mağlup olmasını büyük bir ihanet olarak görmüştür. 1919’da imzalanan Versay Antlaşması’nı ağır bir hakaret ve Alman ulusuna karşı bir haksızlık olarak nitelendirir.  

"1914 yazında, savaşın patlak verdiği gün, hayatımın en unutulmaz anını yaşadım. Binlerce insanın sokaklara dökülüp vatansever şarkılar söylediği, coşku dolu anlar... Bu, yalnızca bir devletin savaşı değil, tüm Alman ulusunun onur mücadelesiydi. O gün, hiç tereddüt etmeden gönüllü oldum."

"Cephede geçirdiğim yıllar boyunca Alman askerinin cesareti ve dayanıklılığına hayran kaldım. Ancak savaş sadece bir ölüm kalım mücadelesi değildi; aynı zamanda bir ruh terbiyesiydi. Bir asker olarak cephede öğrendiğim disiplin ve bağlılık, siyasi mücadelem için sağlam bir temel oluşturdu."

"Birinci Dünya Savaşı sırasında cephede kazandığım deneyimler, siyasi düşüncelerimi keskinleştirdi. Alman askerinin cesareti ve fedakarlığı, bana ulusumuzun potansiyelini gösterdi. Ancak savaşın sonunda, hainler tarafından sırtımızdan bıçaklandık. Bu ihanet, beni siyasete tamamen adanmaya iten bir dönüm noktası oldu."

"Savaştan sonra Almanya’nın içine düştüğü kaos, beni derinden sarstı. Halkımın içinde bulunduğu durum, bir liderin cesur adımlar atmasını gerektiriyordu. Bu liderliği üstlenmek benim hayatımın amacına dönüştü."

"1918 yılının Kasım ayında, aldığımız haberlerle sarsıldık. Cephede düşman karşısında hâlâ dayanıyorduk, ama aniden yenildiğimiz söylendi. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Savaş meydanında kazanamadıkları zaferi, masada hainlerle iş birliği yaparak kazanmışlardı."

"Alman ulusunu sırtından hançerleyenler, cephe gerisindeki hainler ve Yahudi etkisi altındaki sosyalist liderlerdi. Alman askerleri, vatanı için savaşırken, bu insanlar sadece kendi çıkarlarını düşünüyorlardı. O an, siyasi mücadelemin yönünü belirledim: Alman ulusunu bu ihanetçilerden kurtarmak."

"Versay Antlaşması’nı okuduğumda, gözlerime inanamadım. Bu, bir barış antlaşmasından çok, Almanya’yı köleleştirme planıydı. Topraklarımızı elimizden alıyor, ordumuzu dağıtıyor ve halkımızı sefalete sürüklüyordu. Alman milletinin onuru ayaklar altına alınmıştı."

"Bu antlaşma, Alman ulusunun boynuna geçirilmiş bir prangaydı. Halkımız açlığa ve yoksulluğa mahkum edilirken, Yahudi bankerler ve Fransız liderler zaferlerini kutluyordu. Bu ihaneti unutamazdım ve affedemezdim. Versay Antlaşması, siyasi mücadelem için en büyük motivasyon kaynağı oldu."

Versay Antlaşması, Hitler’in Alman halkının yeniden yükselişi için aşırı milliyetçi ve militarist politikalar geliştirmesine zemin hazırlamış ve savaş sonrası dönemde Almanya’daki ekonomik ve toplumsal çöküşü Yahudilere ve Marksistlere yüklemesine neden olmuştur.  

Nasyonal Sosyalizmin Doğuşu ve Nazi Partisi’nin Yükselişi 

Hitler, savaş sonrası Almanya’nın içinde bulunduğu kaotik ortamda Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’ne (NSDAP) katılmış ve kısa sürede liderliğe yükselmiştir. Kitabında Nazi ideolojisini temellendirdiği gibi, kitlesel propaganda ve kitle psikolojisi konularına da büyük önem verir.  

"1919 yılında Alman İşçi Partisi’ne katıldım. Ancak bu, yalnızca bir başlangıçtı. Partinin amacı, Alman halkını yeniden diriltmekti. Fakat bu parti, kısa süre içinde harekete dönüşecekti. Partinin temelinde, halkın birliğini sağlayacak ve ulusal onuru yeniden inşa edecek bir ideoloji bulunmalıydı."

"Alman İşçi Partisi’ndeki ilk günlerim, benim siyasi yolculuğumun başlangıcıydı. Partide bir liderlik boşluğu vardı ve ben, bu boşluğu doldurmak için hızla devreye girdim. Partiyi yönlendirmek ve halkımız için yeni bir ideolojik yön çizmek gerekiyordu. Bu ideoloji, yalnızca ekonomik çözümler sunmakla kalmayacak, aynı zamanda Alman halkının kültürel ve ruhsal yükselişini hedefleyecekti."

"Nasyonal Sosyalizm, sadece Almanya için değil, tüm Avrupa için bir kurtuluş yoludur. Bize ait olanı geri alacak, kültürümüzü ve ulusal kimliğimizi yeniden dirilteceğiz. Bunu yaparken, sadece Alman halkını değil, tüm dünya üzerinde etkili olacak bir ideolojik değişimi başlatacağız."

"Hedefim, Almanya’yı yeniden güçlü, büyük ve bağımsız bir ulus haline getirmekti. Nasyonal Sosyalizm, bu hedefi gerçekleştirecek tek ideoloji olarak ortaya çıkıyordu. Bugün, bu ideolojiyi halkımıza anlatmaya başladım ve zamanla tüm Almanya’nın desteklediği bir hareket haline gelmeye başladı."

Bu anlayış, Nazi Partisi’nin propaganda stratejisini şekillendirmiş ve Hitler’in kitlesel mitingler, afişler ve radyo yayınları aracılığıyla halkın desteğini kazanmasını sağlamıştır.  

"Partinin yükselişi, yalnızca büyük bir halk hareketinin sonucuydu. Almanya’nın her köyü ve şehri, Nazi Partisi’nin mesajını duymalıydı. Bu mesaj, sadece ekonomik sorunlara çözüm önermiyor, aynı zamanda bir ulusal dirilişin simgesiydi."

"Parti, halkın öfkesine hitap etti. Versay Antlaşması, yoksulluk, işsizlik ve zayıflık, bunların hepsi halkı radikal bir değişim için hazırlamıştı. Bu değişimi getirecek olan bizler, yani Nazi Partisi’ydi. Partinin hızla büyümesinin ardında, halkın içinde biriken öfke ve bu öfkenin doğru bir liderlik ile yönlendirilmesi yatıyordu."

"Halkın desteğiyle Nazi Partisi’ni Almanya’nın en güçlü gücü haline getireceğimizi biliyordum. Partiyi sadece bir siyasi organizasyon olarak değil, bir halk hareketi olarak inşa ettim. Bu hareket, halkın içinde var olan gücü uyandıracak ve onları birleştirerek, eski Alman imparatorluğunun görkemini yeniden yaratacaktı."

"Benim liderliğimde, Nazi Partisi Almanya’nın tüm bölgesine yayıldı. Bu, sadece bir örgütlenme değil, bir devrimdi. Toplumun her kesiminden insanları çekebilmek, partimizin gücünü arttıran en önemli unsurdu. Yavaş yavaş, işçilerden tüccarlara, köylülerden entelektüellere kadar herkes, Nasyonal Sosyalizm’in cazibesine kapıldı."

Irkçılık ve Antisemitizm

Kavgam, ırkçılık ve antisemitizmin en belirgin şekilde vurgulandığı eserlerden biridir. Hitler, Alman halkını Aryan ırkının en saf temsilcisi olarak görürken, Yahudileri ve diğer etnik grupları tehdit olarak tanımlar.  

"Tüm ırklar, birbirlerinden farklıdır ve bu farklar, onları farklı derecelerde üstün ya da aşağı kılar. Alman ırkı, diğer tüm ırklardan daha üstün ve daha değerli bir ırktır. Diğer ırklarla karışmak, bu üstünlüğü yok etmek anlamına gelir."

"Irkların yaşam mücadelesi, doğanın bir yasasıdır. Bu mücadelede güçlü olan, zayıf olanı yok eder. İnsanların da bu yasaya uyması gerekir. Alman halkı, bu mücadelede güçlü olan ırk olmalıdır."

"Bir devletin en temel görevi, halkının ırksal saflığını korumaktır. Irksal karışım, doğanın temel yasalarına aykırıdır ve bir milletin zayıflamasına neden olur. Tarihte büyük uygarlıkların çöküşüne baktığımızda, her zaman ırksal yozlaşmanın bir faktör olduğunu görürüz. Eğer bir millet, kendi kanını korumazsa, eninde sonunda yok olmaya mahkumdur." 

"Alman ulusunun, dünya üzerindeki en üstün ırk olduğuna inandım. Bize ait olan toprakları yeniden ele geçirecek ve diğer ırklarla karışmadan, saf bir Alman halkı inşa edeceğiz. Saflık, bir halkın gücünün temelidir."

"Her halk, kendi köklerinden gelen bir güçle var olur. Bir halkın gücü, onun saf ırkından gelir. Irkın saflığı ne kadar korunursa, o halkın geleceği de o kadar parlak olur."

"Tarih boyunca Yahudi, her zaman başka halkların sırtından geçinen bir parazit olmuştur. O, hiçbir zaman kendi emeğiyle yaşamamış, her zaman başkalarının ürettiklerinden faydalanmıştır. Kültür yaratmaz, sadece başkalarının kültürlerini yozlaştırır. Ekonomiyi güçlendirmez, onu kontrol eder ve halkları köleleştirmek için kullanır. Eğer bir millet Yahudi etkisinden kurtulmazsa, eninde sonunda onun kölesi haline gelir."

"Alman kimliği, saf bir ırk tarafından taşınmalıdır. Yahudi ırkı, Alman kimliğini tehdit eder ve onun saf yapısını bozar. Bu tehlikeye karşı, tüm dünya Yahudi ırkını dışlamalı ve onları etkisiz hale getirmelidir."

"Alman halkı, kendini savunmalı ve Yahudi etkilerinden korunmalıdır. Herhangi bir Yahudi, halkımızın arasında yaşamamalıdır; çünkü onların varlığı, toplumumuzun çürüyüşünü hızlandırır."

"Yahudiler, sadece bir dinin mensupları değil, bir ırktır. Ve bu ırk, tüm toplumların çöküşünde, ekonomik ve kültürel yozlaşmanın baş sebebidir. Onlar, yalnızca kendi çıkarlarını düşünürler ve halkları yozlaştırarak, dünya düzenini kendi lehlerine değiştirmeye çalışırlar."

"Yahudiler, sadece Almanya’da değil, tüm dünyada en büyük düşmanımızdır. Onlar, kültürümüzü, ekonomimizi ve toplumumuzu zehirliyor. Onları, Almanya’dan ve tüm Avrupa’dan temizlemek gerekmektedir. Bir ulusun sağlığı, bu yabancı etkilere karşı verdiği mücadelede yatar."

"Alman milleti, büyük bir geleceğe sahiptir, ancak bu gelecek ancak disiplin, fedakârlık ve mutlak inançla kazanılabilir. Eğer Almanya kendi içinde birlik olmaz ve belirli bir ideoloji etrafında toplanmazsa, tekrar yenilgiye uğrayacaktır. Alman halkı, zayıflara merhamet etmeyi bırakmalı ve kendi gücüne inanmalıdır. Bir milletin kaderi, onun cesaretiyle belirlenir."

Hitler, Yahudilerin Marksizm ve kapitalizm gibi sistemlerin arkasındaki güç olduğunu iddia ederek, Almanya’nın yeniden doğuşu için Yahudilerin toplumdan dışlanması gerektiğini savunmuştur.  

"Bolşevizm, Yahudi aklının ürünü olan bir zehirdir ve amacı ulusları zayıflatarak onları sömürge haline getirmektir. Komünist ideoloji, bireyin özgürlüğünü ve ulusun gücünü yok eden bir hastalıktır. Eğer bir millet, bu ideolojinin pençesine düşerse, önce ekonomik çöküş yaşar, sonra da ahlaki ve kültürel çöküşe sürüklenir. Bolşevizm’in en büyük düşmanı, güçlü ve milliyetçi bir devlettir."

Lebensraum (Yaşam Alanı) Politikası

Hitler’in kitabında en çok üzerinde durduğu konulardan biri, Almanya’nın genişlemesi gerektiğine dair görüşüdür. Ona göre Alman halkı için yeterli kaynak ve yaşam alanı yoktur ve bu alan Doğu Avrupa’da kazanılmalıdır.  

 “Alman ulusunun geleceği, doğuya doğru genişlemeye bağlıdır. Yeni topraklar ancak kılıçla kazanılabilir ve Almanya’nın gücü burada pekiştirilmelidir.” 

Bu politika, II. Dünya Savaşı’nda Polonya ve Sovyetler Birliği’ne yönelik saldırıların temel ideolojik gerekçesi haline gelmiştir. Hitler, Slav halklarını aşağı ırk olarak tanımlayarak, onların Almanlar tarafından yönetilmesi gerektiğini savunmuştur.  

Propaganda ve Totaliter Yönetim Anlayışı

Hitler, kitabında kitleleri etkilemenin en önemli yolunun propaganda olduğunu savunmaktadır. Ona göre başarılı bir propaganda, basit ve sürekli tekrarlanan mesajlardan oluşmalı, halkın duygularına hitap etmeli ve kitle psikolojisini iyi analiz etmelidir. Nazi Partisi’nin büyümesinde propaganda makinesinin etkin bir şekilde kullanılması gerektiğini vurgulayan Hitler, insanları ideolojik olarak şekillendirmenin en önemli araçlarından birinin medya ve eğitim olduğunu ifade etmektedir.  

Ayrıca Hitler, parlamenter demokrasiyi zayıf bir yönetim biçimi olarak görmekte ve güçlü bir liderin (Führer) mutlak kontrolü elinde tutması gerektiğini savunmaktadır. Ona göre, Alman toplumunun yeniden yükselişi ancak tek bir lider etrafında birleşmiş disiplinli ve sadık bir halk ile mümkündür. 

"Propaganda, sadece halkı bilgilendirmek değil, aynı zamanda halkın düşüncelerini şekillendirmek için kullanılmalıdır. Bir liderin en büyük gücü, doğru mesajları halkına ulaştırabilmesidir. Eğer bir lider, halkına doğru mesajları, duygusal bir biçimde sunarsa, o halkı yönlendirebilir."

"Propaganda, duygulara hitap etmeli, aklı değil. İnsanlar, mantıkla değil, duygularla hareket ederler. Bu yüzden, propaganda sadece doğruyu söylemekle kalmamalı, aynı zamanda insanların kalbine hitap etmelidir. Duygusal bağlar kurarak, halkın düşüncelerini ve eylemlerini etkilemek mümkündür."

"Halk, doğruyu bilmek istemez, halk duygusal bir gerçekliği arar. Propaganda, bu duygusal gerçekliği yaratmalıdır. Bir liderin görevi, halkın bu duygusal gerçekliğe inanmasını sağlamaktır."

"Eğer bir ulusu yönetmek istiyorsanız, halkın duygusal yapısını anlamalı ve bu yapıyı yönlendirebilmelisiniz. Propaganda, halkın ruhunu etkileme sanatıdır. Toplumun her kesimine ulaşabilen ve onları etkileyecek şekilde yapılmalıdır."

"Propaganda, yalnızca bilgi vermek değil, insanların dünya görüşünü şekillendirmektir. Bu yüzden propaganda, doğru bilgiyi vermek yerine, halkın kalbinin ve zihninin kontrol altına alınmasını sağlar. Bu, liderin amacına ulaşmasını sağlayan en etkili yoldur."

Bu strateji, Nazi rejimi boyunca kullanılan propaganda tekniklerinin temelini oluşturmuştur.  

"Bir toplumda düzeni sağlamak ve gücü elinde tutmak için, her şeyden önce güçlü bir liderlik gereklidir. Toplumun tüm kurumları, tek bir iradeye ve güce dayanmalıdır. Bu, devletin tüm mekanizmalarını tek bir otoriteye bağlamakla mümkün olur."

"Bir totaliter devletin temeli, halkın yalnızca bir lider tarafından yönetilmesidir. Bireysel özgürlükler, halkın iyiliği için sınırlanmalıdır. Toplum, sadece devletin emirleri doğrultusunda hareket etmelidir. Bu, devletin halkı en iyi şekilde yönlendirmesi için gereklidir."

"Totaliter rejimde, liderin gücü her şeyin önündedir. Bir devlet, sadece güçlü bir liderin etrafında birleşmiş bir halk tarafından yönetilebilir. Bireysel haklar ve özgürlükler, halkın refahı için bir tehlike oluşturur; bu yüzden bir araya getirilmiş halk, sadece devletin gücünü ve liderinin otoritesini kabul etmelidir."

"Bir devlet, sadece tek bir ideoloji ve tek bir lider etrafında toplanmalıdır. Eğer bir toplumda birden fazla lider veya parti varsa, bu, ülkenin bölünmesine yol açar ve halkın gücünü zayıflatır. Bizim amacımız, tek bir irade, tek bir yönetime ve tek bir liderin önderliğine dayalı bir sistem kurmaktır."

"Parti, halkın kaderini belirleyen tek güç olmalıdır. Diğer tüm partiler ve muhalefet, bu birliği bozacak unsurlar olarak kabul edilmelidir. Herhangi bir muhalefet, devletin gücüne ve birliğine karşı bir tehdit oluşturur."

"Bir hükümetin başarılı olması için, yönetim gücünün tamamen merkezileşmiş olması gerekir. Güçlü bir yönetim, halkı birbirine bağlayan, halkın tüm ihtiyaçlarını yönlendiren ve tek bir ideolojiye dayalı bir düzene sahip olmalıdır. Güç dağılmamalı, devletin her alanı tek bir liderin etkisi altında birleşmelidir."

"Herhangi bir siyasi çeşitlilik, bu merkezi gücü zayıflatır ve halkı yönlendirme gücünü kaybettirir. Güçlü bir yönetim, kesinlikle liderin etrafında birleşmiş bir halk gerektirir."

"Halkı doğru bir şekilde eğitmek ve yönlendirmek, bir liderin en önemli görevlerinden biridir. Eğitim ve medya, bu hedefe ulaşmanın en güçlü araçlarıdır. Bu araçlar, halkı aydınlatmak ve onları devletin ideolojisine uygun hale getirmek için kullanılmalıdır."

"Medya ve eğitim kurumları, halkı eğitmek ve onları tek bir ideolojiyi kabul etmeye zorlamak için gereklidir. İnsanlar yalnızca doğru bilgiyle değil, doğru düşüncelerle de beslenmelidir. Bu şekilde halkın aklına yerleşecek tek bir doğrular bütünü vardır."

Propaganda, halkın düşüncelerini yönlendirme, onları birleştirme ve devletin gücünü pekiştirme aracı olarak kullanılır. Aynı şekilde, totaliter bir yönetimin temeli de güçlü bir liderliğe ve tek bir ideolojiye dayanır. Bu alıntılar, onun totaliter yönetim anlayışını ve bu yönetimi kurarken propaganda kullanma amacını açıkça ortaya koymaktadır.

Kavgam kitabının ilk çıkışından itibaren satış durumu ve etkisi

Tarihsel bağlamda oldukça ilginç bir hikâyeye sahip olan Kavgam kitabının 1925 yılından günümüze olan süreci;

İlk Yayınlanışı (1925-1926):

Kitap, Adolf Hitler’in Landsberg Hapishanesi'nde geçirdiği süre boyunca kaleme alınmıştır. İlk cildi 1925 yılında, ikinci cildi ise 1926 yılında yayımlanmıştır.

İlk baskıları Franz Eher Verlag adlı Nazi yanlısı bir yayınevi tarafından yapılmıştır.

Başlangıçta kitap, geniş bir okuyucu kitlesine ulaşamamış ve satışlar oldukça sınırlı kalmıştır. İlk yıl yalnızca 9.000 kopya satılmıştır.

Nazi Partisi’nin Yükselişi (1930’lar):

1930’lu yıllarda Nazi Partisi’nin güç kazanmasıyla birlikte kitabın popülerliği artmıştır. Adolf Hitler, Almanya Şansölyesi olduktan sonra, kitap bir tür "zorunlu okuma" haline gelmiştir.

Hükümet tarafından teşvik edilen bir propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Özellikle 1933’ten sonra satışlarda büyük bir artış yaşanmıştır.

Devlet, gençler, memurlar ve öğretmenler gibi belirli gruplara kitabı ücretsiz dağıtmıştır. Yeni evlenen çiftlere düğün hediyesi olarak bile verilmiştir.

Satış Rakamları:

1933’teki satışlar 1 milyon kopyayı aşmıştır.

1945 yılına gelindiğinde, Almanya’da toplamda yaklaşık 12.5 milyon kopya satıldığı tahmin edilmektedir.

Kitap, Nazi rejimi döneminde devlet desteğiyle en çok satılan kitaplardan biri olmuştur.

Savaş Sonrası ve Yasaklar:

II. Dünya Savaşı’ndan sonra kitap, birçok ülkede yasaklanmıştır. Almanya'da özellikle genç nesillerin etkilenmemesi için yayımlanması ve satılması yasaklanmıştır.

Kitabın telif hakları, Bavyera eyalet hükümetine geçmiş ve 70 yıl boyunca kitabın yeniden basılması engellenmiştir.

Günümüzdeki Durum:

Telif haklarının 2016 yılında sona ermesiyle birlikte kitap, akademik ve tarihsel bağlamda analiz edilen bir metin olarak yeniden yayımlanmıştır.

Modern satışlar, genellikle tarihçiler, akademisyenler ve kitap hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyen okuyuculara yöneliktir.

Sonuç olarak, Kavgam kitabı, başlangıçta sınırlı bir etki yaratmışken, Nazi rejiminin yükselişiyle propaganda ve ideolojik yayılmanın güçlü bir aracı haline gelmiştir. Bu durum, kitabın yalnızca içerik bakımından değil, aynı zamanda politik ve tarihsel bağlamda ne kadar etkili kullanıldığını göstermektedir.

Sonuç

Kavgam, Hitler’in kişisel hayatı, siyasi ideolojisi ve Nazi Almanyası’nın politikalarının temel dayanaklarını içeren bir eser olarak tarih boyunca büyük bir etkiye sahip olmuştur. Kitap, antisemitizm, aşırı milliyetçilik, totaliter yönetim anlayışı ve militarist genişleme politikalarının entelektüel altyapısını sunmuş ve bu fikirler, Nazi rejimi altında milyonlarca insanın ölümüne yol açan olayların temelini oluşturmuştur.  

Günümüzde tarihçiler, Kavgam’ı Nazi Almanyası’nın yükselişini ve Hitler’in düşünce dünyasını anlamak için incelemekte, ancak içerdiği zararlı ideolojiler nedeniyle eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirmektedir. Kitap, tarihsel bir belge olarak önem taşısa da, Nazi rejiminin yol açtığı trajedileri anlamak ve benzer ideolojilerin tehlikelerini görmek açısından dikkatle ele alınmalıdır.

 

 

KAYNAKÇA 

Adolf HİTLER, Kavgam, Panama Yayınları, 2018

Hitler: A Biography. Ian Kershaw. W. W. Norton & Company. January 2010

The Third Reich Trilogy. Richard J. Evans. Penguin. Mayıs 2006

Hitler and Stalin: Parallel Lives. Alan Bullock. Vintage. Kasım 1993

Mehmet Çankal
Kaleme Alan Mehmet Çankal

YORUMLAR

Fikirleriniz bizim için değerlidir, bizimle paylaşabilirsiniz...

BU MAKALELERİ BEĞENEBİLİRSİNİZ