tarihten.org

Weimar Cumhuriyeti

Mehmet Çankal Mehmet Çankal 7.02.2025 0 YORUM 562 OKUNMA
Weimar Cumhuriyeti

WEİMAR CUMHURİYETİ

Felaketler Arasında Çalkantılı Bir Ara Dönem

 

Dünya Savaşı ve Alman İmparatorluğu'nun Çöküşü

Weimar Cumhuriyeti'nin kuruluş süreci, I. Dünya Savaşı'nın sonlarına dayanır. Almanya, savaşın sonlarına doğru büyük kayıplar vermiş ve iç huzursuzluklar artmıştır. 1918 yılında, savaşın sonlarına doğru, Almanya'da devrimci hareketler başlamış ve Kaiser II. Wilhelm tahttan çekilmek zorunda kalmıştır.

Versay Barış Antlaşması: Bu kapsamlı ve karmaşık antlaşmanın esası, Almanya’ nın (a) savaşı başlatma suçunu kabul etmek (b) Müttefikler’ e muazzam bir tazminat ödemek, (c) Avrupa dışındaki bütün kolonilerden vazgeçmek, (d) çeşitli bölgeleri farklı Avrupalı komşularına teslim etmek ve (e) silahla kuvvetlerini bundan sonra Asla herhangi bir ülkeye yönelik tehdit oluşturmayacak ölçüde sınırlamak zorunda kalmasıydı.

Kasım Devrimi (1918-1919)

Kasım Devrimi, Almanya'da I. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru, 1918 yılında başlayan ve 1919 yılına kadar süren bir devrimdir. Bu devrim, Almanya'nın anayasal monarşiden parlamenter demokrasiye geçiş sürecini ifade eder.
Devrimin Nedenleri
1. Savaşın Getirdiği Yıkım: I. Dünya Savaşı, Almanya için büyük bir yıkım getirdi. Savaşın uzaması ve ağır kayıplar, halk arasında büyük bir huzursuzluğa neden oldu.
2. Ekonomik Kriz: Savaşın maliyeti, Almanya'nın ekonomisini zorladı. Gıda ve malzeme kıtlıkları, enflasyon ve işsizlik gibi sorunlar, halkın yaşam koşullarını kötüleştirdi.
3. Sosyal ve Siyasi Gerilimler: Savaşın getirdiği zorluklar, sosyal ve siyasi gerilimleri artırdı. İşçi ve asker konseyleri, Rusya'daki Bolşevik Devrimi'ni örnek alarak Almanya'da da benzer bir devrim gerçekleştirmek istedi.
Devrimin Başlangıcı
Devrim, 29 Ekim 1918'de Kiel'deki denizcilerin isyanıyla başladı. Bu isyan, hızla diğer şehirlere yayıldı ve işçi ve asker konseyleri kuruldu. 9 Kasım 1918'de, Berlin'de büyük bir halk ayaklanması gerçekleşti ve Kaiser II. Wilhelm tahttan çekilmek zorunda kaldı. Aynı gün, Philipp Scheidemann tarafından cumhuriyet ilan edildi.
Devrimin İkinci Aşaması
Devrimin ikinci aşaması, radikal solcuların komünist bir rejim kurma girişimleriyle devam etti. Bu dönemde, Spartaküs Birliği gibi solcu gruplar, Berlin'de ve diğer şehirlerde ayaklanmalar düzenledi. Ancak, bu ayaklanmalar hükümet tarafından bastırıldı ve liderleri Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht öldürüldü. 
Rosa ve Liebknecht ölmüştü ama komünist ayaklanma sürüyordu. Öyle ki komünistler Münih'te, Nisan başında, Münih Sovyet Cumhuriyeti adıyla yeni bir rejim bile ilan etmişti. Cumhurbaşkanı Ebert, Freikorps’ a ve ordudan geri kalanlara münihi geri almalarını emretti. Mayıs başında hükümete sadık askerler şehre girdi. Komünistlerin “ kapitalizmin beyaz muhafızları” olarak isimlendirdiği bu 9.000 kişilik orduya 30 bin kişilik Freikorps gücü de eşlik ediyordu. 
Münih sokakları kanla yıkanacaktı.
Çatışmalarda  bin  komünist öldürülürken, sonrasında yakalanan 700 dolayında kadın ve erkek devrimci,  Freikorps milisleri tarafından acımasızca infaz edildi. Münih'teki devrimci macera, başladıktan bir ay sonra kendi kanında boğulmuştu. Ordu, Sanki yenilginin öncünü kendi vatandaşlarından çıkartmak istemişti. 
Münih'teki Devrim bastırılmıştı ancak diğer bölgelerdeki devrimcilerin ayaklanması sürüyordu. Milliyetçi askerlerse ülkenin kontrolünü kaybetmek istemiyordu. Komünist devrim ihtimalinden endişe duyanlardan biri de Karl Mayr adında bir yüzbaşıydı. Münih'teki karargahta, ordu istihbaratta görevliydi. 30 Mayıs 1919'da Eğitim ve Propaganda Masasının başına getirilmişti. Görevi Alman ordusunu yıkıcı bölücü faaliyetlerden korumaktı.”Zaten savaşı kaybettik. Bir de ordunun kontrolünü komünistlere kaptırırsak her şeyin sonu gelir!” diye düşünenler arasındaydı. emrindeki Bütçe ile Muhbir ağı kurup Ordu içindeki Marksist ya da yıkıcı akımları izlemek ve zararlı unsurları ayıklamakla görevlendirilmişti. Bununla da kalmayacak, hem askerlerin bilinçlenmesini sağlayacak kurslar düzenleyecek hem de milliyetçi partileri ve Vatansever yayın organlarının finanse edecekti.
Yüzbaşı Mayr’ın  en yakın arkadaşlarından biri, Münih Sovyet Cumhuriyeti’ni  dağıtan General Franz Ritter von Epp’in emir subaylarından  Ernst Röhm’dü. Almanya'nın Savaşı kaybettiği gerçeğini hazmetmekte zorlanan subay tipolojisinin tipik bir örneğiydi.Röhm: Nobran, ateşli, hayalperest ve Alman  milliyetçisi.
Kurmay akademisinde komünist alerjisinin tavan yaptığı günlerde Röhm, Mayr‘a “Şu onbaşı'yı da muhbir yapsana. Fişek gibi bir komünist düşmanı.” demişti. bahsettiği onbaşı, Adolf Hitler'di.
Yüzbaşı Mayr’ın  referansı sağlam Hitler hakkındaki ilk izlenimleri ise bir hayli ilginçti.” Kendisini sahiplenecek birini arayan yorgun bir sokak köpeği gibiydi.” dediği Hitler için,” kaderini kendisine nezaket gösterecek herhangi birinin ellerine bırakmaya hazırdı.” diye düşünmüştü. 
1918 Kasım Devrimi, Almanya'da monarşinin sona ermesine ve cumhuriyetin ilan edilmesine yol açan önemli bir olaydır. İşçi ve asker konseyleri, Rusya'daki Bolşevik Devrimi'ni örnek alarak Almanya'da da benzer bir devrim gerçekleştirmiştir. Bu devrim sonucunda, 9 Kasım 1918'de Philipp Scheidemann tarafından cumhuriyet ilan edilmiştir.


Weimar Anayasası

Weimar Anayasası, Almanya'nın 1919-1933 yılları arasında geçerli olan anayasasıdır. Resmi adıyla "Alman Reich Anayasası" (Die Verfassung des Deutschen Reichs) olarak bilinir ve Weimar Cumhuriyeti döneminde Almanya'yı yöneten temel yasal çerçeveyi oluşturur.
Weimar Anayasası'nın Özellikleri
1. Demokratik ve Parlamenter Sistem: Weimar Anayasası, Almanya'yı demokratik bir parlamenter cumhuriyet olarak tanımlamıştır. Bu sistemde, yasama organı nispi temsil ile seçilmiştir ve geniş demokratik haklar tanınmıştır.
2. Genel Oy Hakkı: Anayasa, 20 yaş ve üzeri tüm vatandaşlara genel oy hakkı tanımıştır. Bu, kadınlara da oy hakkı verilmesi anlamına geliyordu ve dönemin ilerici bir adımı olarak kabul edilmiştir.
3. Cumhurbaşkanının Yetkileri: Anayasa, Cumhurbaşkanına geniş yetkiler tanımıştır. Özellikle 48. madde, Cumhurbaşkanına olağanüstü durumlarda geniş yetkiler kullanma imkanı vermiştir. Bu madde, daha sonra Adolf Hitler'in iktidara gelmesinde önemli bir rol oynamıştır.
4. Federal Yapı: Almanya, federal bir yapı olarak tanımlanmış ve eyaletlerin (Länder) hakları korunmuştur. Bu, merkezi hükümet ile eyaletler arasındaki yetki paylaşımını düzenlemiştir.
 Anayasanın Tarihsel Önemi
Weimar Anayasası, Almanya'nın demokratikleşme sürecinde önemli bir adım olmuştur. Ancak, ekonomik krizler, siyasi istikrarsızlık ve radikal hareketlerin yükselişi gibi faktörler, anayasanın etkin bir şekilde uygulanmasını zorlaştırmıştır. 1933 yılında Adolf Hitler'in iktidara gelmesiyle birlikte, anayasa fiilen yürürlükten kaldırılmıştır.


İlk Seçimler ve Partilerin Durumu

Weimar Cumhuriyeti'nin ilk genel seçimleri, 19 Ocak 1919'da yapıldı. Bu seçimler, Almanya'nın demokratikleşme sürecinde büyük bir dönüm noktasıydı. Seçimlere katılım oranı oldukça yüksekti, yaklaşık %83 civarında bir katılım sağlandı.
Seçim Sonuçları:
İlk genel seçimlerde üç ana parti büyük bir başarı elde etti:
1.Sosyalist Parti (SPD – Almanya Sosyal Demokrat Partisi): %37,9 oy alarak birinci oldu ve 165 milletvekili kazandı. SPD, ilk başta Weimar Cumhuriyeti’ni kuran parti olarak güçlü bir konumdaydı.
2. Alman Hristiyan Demokratlar (Zentrum – Merkezi Parti): %19,7 oy alarak 91 milletvekili kazandı. Zentrum, Almanya’nın katolik temelli muhafazakâr partisiydi ve özellikle güney Almanya'da güçlüydü.
3. Alman Halk Partisi (DVP): %10,3 oy alarak 43 milletvekili çıkardı. Bu parti, muhafazakâr ve liberal bir çizgi izliyordu.
Bunların yanı sıra, daha küçük partiler de meclise girmeyi başardı, örneğin:
1.Alman Komünist Partisi (KPD): %7,6 oy alarak 16 milletvekili kazandı.
2. Alman Milliyetçi Partisi (DNVP): %10,3 oy alarak 44 milletvekili kazandı. Bu parti, aşırı sağcı ve milliyetçi bir partiydi ve çoğunlukla monarşist unsurlar içeriyordu.
Bu ilk seçimde, SPD ve Zentrum partileri arasında bir koalisyon kuruldu. Bu koalisyon hükümeti, sosyalist temelli reformları ve demokratik bir devlet yapısını savundu. Ancak bu hükümet, büyük bir ekonomik buhran ve sürekli büyüyen radikal siyasi kutuplaşmalarla karşı karşıya kalacaktı.


Siyasi ve Ekonomik Zorluklar

Weimar Cumhuriyeti dönemi, Almanya'nın ciddi siyasi ve ekonomik zorluklarla karşı karşıya kaldığı bir dönemdir. İşte bu dönemin başlıca zorlukları:
Siyasi Zorluklar
1. Siyasi İstikrarsızlık: Weimar Cumhuriyeti, sürekli olarak hükümet değişiklikleri ve koalisyon hükümetleri ile mücadele etti. Bu durum, hükümetlerin uzun vadeli politikalar uygulamasını zorlaştırdı.
2. Radikal Hareketler: Hem sağ hem de sol kanatta radikal hareketler güçlendi. Komünist ve faşist gruplar, hükümeti devirmek için çeşitli ayaklanmalar düzenledi. Özellikle 1920'deki Kapp Darbesi ve 1923'teki Hitler'in Birahane Darbesi, bu dönemin önemli olaylarıdır.
3. Siyasi Cinayetler: Weimar dönemi, birçok siyasi cinayete sahne oldu. Örneğin, Dışişleri Bakanı Walther Rathenau ve Maliye Bakanı Matthias Erzberger gibi önemli figürler suikasta uğradı.


Sosyal Yapı ve Demografik Durum

Weimar Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında, Almanya'nın sosyal yapısı çok karmaşıktı ve büyük bir dönüşüm sürecindeydi. I. Dünya Savaşı, toplumun farklı kesimlerini derinden etkiledi:
1.Sanayi ve Tarım: Almanya'nın güney ve batı bölgelerinde sanayi oldukça gelişmişti. Ancak doğuda ve güneydoğuda hâlâ tarıma dayalı bir ekonomi hakimdi.
2. Şehirleşme ve Nüfus Artışı: Almanya'da şehirleşme oranı yüksek olmakla birlikte, sanayi devriminin etkisiyle köyden kente büyük bir göç yaşandı. Ayrıca, savaş sırasında 2 milyon kadar Alman vatandaşı hayatını kaybetmişti.
3. Kadın Hakları: Weimar Cumhuriyeti, kadın hakları konusunda önemli adımlar attı. 1919 yılında, Weimar Anayasası, kadınlara oy hakkı tanıdı ve kadınların sosyal hayatın daha geniş alanlarına girmesini sağladı.
Ekonomik Zorluklar
1. Hiper Enflasyon: 1923 yılında Almanya, hiper enflasyon kriziyle karşı karşıya kaldı. Para birimi hızla değer kaybetti ve halkın alım gücü ciddi şekilde düştü. Bu durum, halkın hükümete olan güvenini sarstı.
2. İşsizlik ve Yoksulluk: Savaş sonrası ekonomik durgunluk ve Versay Antlaşması'nın getirdiği ağır tazminatlar, işsizlik ve yoksulluğun artmasına neden oldu. Bu durum, sosyal huzursuzlukları artırdı.
3. Büyük Buhran: 1929'da başlayan Büyük Buhran, Weimar Cumhuriyeti'nin ekonomik sorunlarını daha da derinleştirdi. İşsizlik oranları hızla yükseldi ve ekonomik durgunluk, siyasi radikalizmin artmasına yol açtı.


Weimar Kültürü

1819'dan bu yana ilk kez Alman kültürü prusya mutlakçılığından  ve Avusturya'nın yetersizliği ile yatışan despotizmden de (Victor Adler) özgürdü. Artık o Batılı tarzda bir ülkeydi; hiç kimse zorla askere alınmıyor, kadınlar oy verebiliyor,  eşcinseller gece hayatına alenen katılabiliyor Ve Yahudiler nihayet üniversitelerde ve politikada her türlü göreve gelebiliyordu.  Amerikan kültürü benimseniyor ve dönüştürülüyordu. Brecht ve Weill’in 3 Kuruşluk Operası ve Mahagonny’si  Caz müziğine ve popüler duygulara yeni bir teatral form kazandırdı. Görsel sanatlar afişlerden ve sokak sahnelerinden esinleniyordu.  Alfred Döblin’in  Berlin Alexanderplatz  (1929) gibi romanları büyük kent hayatını ifade ediyor, onun telaşlı ritmini taklit etmeye çalışıyordu.  En önemlisi Alman sineması  Hollywood'un asla uğramadığı yerlere, tekin olmayan, erotik ve hayal gücünü uyaran mekanlara el atıyordu.
Bu dönem, kültürel açıdan önemli ve uzun soluklu sonuçlar doğurdu. Tarihçi Peter Gay'in yazdığı gibi, "Cumhuriyet çok az şey yarattı; o, önceden var olan şeyleri özgürleştirdi." Franz Kafka, Vladimir Nabokov, W.H.Audaen, Virginia Woolf ve Graham Greene gibi ünlü yazarlara ev sahipliği yaptı. Weimar, sanat dünyasında Otto Dix ve George Grosz'un dışa vurumcu çalışmalarını öne çıkardı. Berthol Brecht'in oyunları Alman sahnelerinde boy gösterdi. Çağdaş Bauhaus hareketi, mimarînin çehresini değiştirdi.
Weimar, ayrıca Theodor Adorno ve Herbert Marcuse gibi büyük düşünürler de yetiştirdi. Aralarında ünlü fizikçi Albert Einstein'ın da bulunduğu Alman bilim insanları, 1918'den 1933'e kadar her yıl en az bir Nobel Ödülü kazandı.
Batının askeri ve politik zaferiyle özgürleşen Almanya bir kez daha her şeyin Merkezi oldu.

Her ne kadar Birinci Dünya Savaşı pek çok açıdan Alman siyaseti ve toplumu üzerinde derin bir etki bırakmışsa da, en azından ilk bakışta Weimar döneminde kökten bir toplumsal dönüşüm gerçekleşmedi. Eski hiyerarşik sınıf yapısı bozulmadan kaldı ve yerleşik seçkinler (asilzadeler, büyük iş adamları ve subaylar) güç ve etkilerini belirli bir ölçüde korudu. Ancak İmparatorluk Almanyası’yla görünen bu devamlılık, toplumsal ilişkilerdeki daha esaslı değişiklikleri gizledi. Büyük Savaş’ın yol açtığı demografik felaket, savaştan önceki toplumsal eğilimlerin, savaş sonrası toplumun ayrılmaz parçaları haline geldiği koşulların oluşmasına yardımcı oldu.

Erkeklerin yokluğu, 1920’ler ve 1930’larda toplumsal, cinsel tutumları ve davranışları değiştirdi; kadınlara ve gençlere eğitim ve istihdam olanakları sağlarken aynı zamanda yaygın bir ahlaki paniğe neden oldu. Genç, eğitimli kadın ve erkekleri içeren "maaşlı kitlelerden" oluşan "yeni" orta sınıfın gelişmesi, Weimar tüketici kültürünün boy atmasını sağladı; kentleşme tüm hızıyla devam ederek eski değerleri iyice aşındırıp işçi sınıfı ve orta sınıfın çalışma yaşamlarını ve boş zaman faaliyetlerini değiştirdi. Kentler tanınmayacak kadar büyürken, cumhuriyetin Amerika’dan ithal caz, alışveriş merkezleri, kitle reklamcılığı ve "yeni kadın" gibi örnekleri olan modern, kozmopolit kültürüyle gitgide daha fazla özdeşleşti.

Sinema ve radyo gibi yeni medya unsurları gittikçe popülerleşip sofistike hale gelirken, sanat ve edebiyatta modern tarzlar kültür sahnesine hâkim oldu. Ancak Almanya’da hâlâ bu toplumsal ve kültürel gelişmelerle özdeşleşemeyen ve bunları cumhuriyetin "dekadansının" kanıtı olarak görenler vardı. Sağ cenahtekilerin çoğu, geleneksel Alman kültürünün Rus Bolşevizminin ve "Amerikanlaşmanın" çifte tehdidi altında olduğundan korkuyordu; bu endişeler genellikle fuhuş, gençler arasındaki suç oranları ve "beş para etmez ve ahlaksız" eğlence unsurlarına odaklanan ahlaki panikte kendini gösteriyordu.

Ancak bütün bunların çok azı Weimar’a özgüydü. Kentleşme ve sanayileşme zaten 20. yüzyılın başında kentli tüketici kültürünün gelişmesine yol açmıştı ve beyaz yakalı işçilerden oluşan hizmet sektörünün büyümesi en az 1900’den beri devam ediyordu. Kuşak çatışması ve kadınların özgürleşmesi de Wilhelm toplumunun (1890’larda kendi "yeni kadın" versiyonunu yaratmıştı) özellikleri arasındaydı; diğer yandan sınıf, modernliğin esnaf ve zanaatkârların toplumsal konumu üzerindeki etkisine dair endişeler de imparatorluk döneminde bu kesimin kâbusu olmuştu. Aynı zamanda, Weimar Almanyası kolektif endişeleri ve nevrozları konusunda da benzersiz değildi. Çocuk suçlular, kadınların özgürleşmesi ve ulusun sağlığı ile ilgili panik; “kapüşonlular”, pedofiller ve medyadaki şiddet ve cinsellik içeren görüntülerin genç zihinler üzerindeki etkilerine dair modern histerilerle paraleldir.

Avrupa’da ve dünyada, diğer ülkeler benzer zorluklarla karşı karşıyaydı ve kaygılarını dikkat çekici bir biçimde benzer yollarla ifade ediyordu. Dünyanın her yerinde sanayileşmiş ülkeler, modernlik ve çatışmanın getirdiği demografik değişimlerle baş edebilme mücadelesi veriyordu ve kentle kır, emekle sermaye arasındaki mücadeleler her yere damgasını vuruyordu. 1920’lerin "yeni kadını" gibi, savaş sonrası dünyada gençlerin ahlaki ve fiziksel sağlığı da uluslararası bir fenomendi.

Yine de, bu bizi Weimar döneminin son derece somut kültürel ve toplumsal başarılarından uzaklaştırmamalıdır. Refah devletinin kapsamının genişlemesi, milyonlarca insanın acılarının hafifletilmesine yardımcı oldu ve cumhuriyet döneminde toplumsal hareketlilik arttı (iş güvencesi pahasına da olsa). Kathleen Canning gibi tarihçilerin dikkat çektiği kadınların özgürleşmesi üzerindeki sınırlara karşın, Weimar Cumhuriyeti; Britanya, ABD ve Fransa’dan önce kadınlara eşit oy hakkı tanıdı ve 1920’lerin ortasında, yerleşik demokrasilerdekinden çok daha fazla kadın parlamentere sahipti.

Weimar devletinin toplumsal aktivizmi, tartışılabilir derecedeki cinsel hoşgörüsüyle birleşerek, devlet tarafından denetlenen baskıcı ve müdahaleci seks işçiliği sistemine son verdi ve eşcinselliği yasaklayan yasayı kaldırmayı (Britanya’da 1967 tarihli Cinsel Saldırılar Yasası’nın aynı sonucu elde etmesinden neredeyse 40 yıl önce) neredeyse başarıyordu. Ayrıca, Weimar Cumhuriyeti rakipsiz bir bilimsel ve sanatsal sicile sahipti; kuramsal fizik ve felsefe alanında geliştirilen yeni kuramlar, dünyaya ve insanların dünyadaki yerine ilişkin bugünkü anlayışımızın temellerini attı. Aynı zamanda son derece etkili yeni müzik, mimari ve görsel sanat tarzları sağladı. Weimar Cumhuriyeti’nin sineması, Hollywood’la yarışıyordu ve sinemanın bir sanat biçiminde dönüşmesi, yardımcı olan, teknik ve biçimsel yenilikler getirdi. Weimar Almanyası’nın edebiyatı ve tiyatrosu ise bugün hâlâ okunup izlenmektedir.

Geriye dönüp bakıldığında ya da yakın Avrupa politikasının kederli ışığında, bütün bu heyecanı sadece Berlin'deki metropolit seçkinlerle sınırlı olduğunu, onun dışında herkese muhtemelen itici geldiğini tahmin etmek zor değildir. Ancak tarih aksini söyler.  1928 Reichstag  seçimi, yeni Cumhuriyetle en güçlü biçimde özdeşleşen partiyi,  merkez-sol  SDP'yi  en büyük partiye dönüştürerek ona,  1919'un çalkantılı günlerinden bu yana en iyi sonucu sağladı. küçük Kasaba hıncının Amerikanlaşmaya ve liberalizmine karşı öfkeli protestoların partisinde toplanan Naziler ise %2.8 gibi çok az bir oy aldılar.
Ancak bu parti sadece 2 yıl sonra en büyük parti oldu ve 1933'te iktidara geldi.


Altın Yıllar 

Weimar Cumhuriyeti'nin 1924-1929 yılları arasındaki dönem "Altın Yıllar" olarak adlandırılır. Bu dönem, Almanya'nın ekonomik, siyasi ve kültürel açıdan nispeten istikrarlı ve başarılı olduğu bir dönemdir. İşte bu dönemin "Altın Yıllar" olarak adlandırılmasının başlıca nedenleri:
Ekonomik İstikrar ve Büyüme
1. Yatırımlar ve Sanayi Büyümesi: Bu dönemde, yabancı yatırımlar arttı ve sanayi üretimi hızla büyüdü. Almanya, savaş sonrası ekonomik durgunluktan çıkarak yeniden sanayi gücü haline geldi.
Siyasi İstikrar
1. Ilımlı Hükümetler: 1924-1929 yılları arasında, ılımlı ve merkezci hükümetler iktidarda kaldı. Bu hükümetler, siyasi istikrarı sağlamak için çeşitli reformlar gerçekleştirdi ve radikal hareketlerin etkisini azalttı.
2. Uluslararası İlişkilerde İyileşme: Almanya, Locarno Antlaşmaları (1925) ve Milletler Cemiyeti'ne katılım (1926) gibi uluslararası anlaşmalarla diplomatik ilişkilerini güçlendirdi. Bu, Almanya'nın uluslararası alanda yeniden kabul görmesini sağladı.
Sosyal Refah
1. Sosyal Reformlar: Bu dönemde, sosyal refahı artırmak için çeşitli reformlar gerçekleştirildi. İşçi hakları, sosyal güvenlik ve eğitim alanında önemli adımlar atıldı.
2. Yaşam Standartlarının Yükselmesi: Ekonomik büyüme ve istikrar, halkın yaşam standartlarının yükselmesine katkıda bulundu. Bu dönemde, şehirleşme ve modernleşme hız kazandı.


Nazi Partisinin Yükselişi

Weimar Cumhuriyeti döneminde Nazi Partisinin yükselişi, bir dizi ekonomik, siyasi ve sosyal faktörün birleşimiyle gerçekleşti. İşte bu dönemde Nazi Partisi'nin yükselişine katkıda bulunan başlıca nedenler:
Ekonomik Faktörler
1. Hiper Enflasyon (1924): 
1923 yılı, Almanya için ekonomik bir felaketti. Versay Antlaşması nedeniyle ödenmesi gereken savaş tazminatları, devletin büyük bir borç yükü altında kalmasına sebep oldu. Felaket niteliğinde  enflasyon Döviz alım satımını Almanya'nın sokaklarına yaydı.  1914'te 1 dolar 4.2,  2 Ocak 1921'de ise  191,80 Reichsmark idi. Fransa tazminatları  esas olarak kömür formunda zorla almak için Ocak 1923'te hayati sanayi bölgesi Ruhr Vadisini işgal ettiği zaman para bütün sınırların ötesine geçen son bir darbe yedi  Berlin'deki hükümet grevlerin Yurtsever bir eylem olduğunu ilan ederek ve grevcilerin ücretlerini  ödeme vaadinde bulunarak pasif direnişi teşvik etti. Bu girişim,  sanayi üretimi ( ve dolayısıyla vergi alımı)  sakatlandıkça daha fazla kağıt para basmak anlamına geliyordu. Kasım 1923'te  tek bir ABD doları 4.2 trilyon Reichsmark’a ulaştı. Bu da, 1923’te hiperenflasyona yol açtı. Alman markı o kadar değersizleşti ki, bir ekmek almak için bir milyar mark gerekebiliyordu. İnsanlar, parayı çarçabuk harcayıp, günlük ihtiyaçlarını sağlamak için alışveriş yapıyorlardı bu durum Nazi Partisi'nin ekonomik vaatlerine olan ilgiyi artırdı.
2. Dawes Planı (1924):
Amerikan bankacı Charles G. Dawes'in önerdiği Dawes Planı, Almanya'nın ödeme yükümlülüklerini yeniden düzenleyerek ekonomik stabilite sağladı. Almanya, Amerikan kredi ve yatırım akışları sayesinde kısa bir süre için ekonomik bir toparlanma yaşadı. Ancak bu durum, aynı zamanda Almanya'nın dışa bağımlılığını artırdı.
3. Büyük Buhran (1929): 
1929'da başlayan Büyük Buhran, Almanya'da büyük ekonomik sıkıntılara yol açtı. İşsizlik oranları hızla arttı ve halkın yaşam koşulları kötüleşti. Bu durum, radikal partilere olan desteği artırdı.
Siyasi Faktörler
Weimar Hükümetlerinin Zayıflığı: Weimar Cumhuriyeti döneminde hükümetler sık sık değişti ve koalisyon hükümetleri istikrarsızdı. Bu durum, halkın mevcut siyasi sisteme olan güvenini sarstı.
Sosyal ve Kültürel Faktörler
1. Propaganda ve Karizmatik Liderlik: Adolf Hitler'in karizmatik liderliği ve Nazi Partisi'nin etkili propaganda çalışmaları, geniş kitleleri etkiledi. Hitler, güçlü bir Almanya vaat ederek halkın desteğini kazandı.
2. Toplumsal Huzursuzluk: Ekonomik ve siyasi krizler, toplumsal huzursuzlukları artırdı. Nazi Partisi, bu huzursuzlukları kendi lehine kullanarak, düzen ve istikrar vaatleriyle halkın desteğini kazandı.
İdeolojik Faktörler
1. Antisemitizm ve Milliyetçilik: Nazi Partisi, antisemitizm ve aşırı milliyetçilik gibi ideolojilerle geniş bir taban oluşturdu. Yahudileri ve diğer azınlıkları hedef göstererek, toplumdaki öfkeyi bu gruplara yönlendirdi.
2. Komünizm Karşıtlığı: Nazi Partisi, komünizme karşı sert bir duruş sergileyerek, özellikle iş dünyası ve orta sınıfın desteğini kazandı. Komünizm korkusu, Nazi Partisi'nin yükselişinde önemli bir rol oynadı.


Hitler ve  Lenin:  Karanlık Modernizm

Von Seeckt’ in Yenilgiyle radikalleşen Junker ordusunun kızıl ordu ile anlaşmaya varması gibi Hitler'in fikirleride yeninin fikirlerini herhangi bir geleneksel Avrupa muhafazakarlığına olduğundan daha yakındı. Hem Lenin hem de Hitler 19. yüzyılın büyük liberal  ideolojisinin ( Hegel, Marks ve Darwin’ de görüldüğü gibi) sapkın versiyonlarına başvurdu:  Temelde bu, muhafazakar düşünceye ters düşen bir nasyondur. Gerek Leninizm’ de gerekse Nazizm’ de 1914 öncesi ideolojik DNA büyük savaşın endüstriyel katliamıyla bozulmuş ve katılaşmıştı. Hitler ve Lenin herhangi bir bireyin kaderine Birinci Dünya Savaşı generali kadar az özen gösterdiler. İlerlemeyi sadece, ister işçiler, ister Alman ırkı olsun kitleler açısından tanımladılar ve bu ilerlemeye engel olarak gördükleri herhangi birini mahkum etmekten (aslında ölüme mahkum etmekten) mutluluk duydular. Yeni üretim hattı çağının ileri teknolojiyi gurusu Henry Ford1’a  dayanan Fordizm’in  her ikisini de büyülemesi rastlantı değildi. 

Kendi radikal modernizmini  yüzeysel muhafazakarlıkla sıvayan Hitler halka her türlü hayali aşılayabiliyordu. Sadece Almanya'nın şanlı günlerini geri getirmek istediğini iddia ediyor, Ancak adamları kendilerine hareket diyerek, gericilere öfke kusarak, Hızla giden kamyonlardan etrafa bildiri saçarak ve sokaklarda dövüşerek Komünistler gibi davranıyorlardı. 
Naziler Yüzbaşı Ernst Röhm‘ ün hemen dikkatini çekti.  Röhm  savaşın izlerini taşıyan bir Kurmay subaydı. Bavyera ordusunun gizlice silah altına aldığı adamları denetlediği için Münih'te kendisine  makineli tüfek kralı adı takılmıştı. Bu yeni küçük partiden öylesine hoşlanmıştı ki  sonunda gidip katıldı  ve onun  paramiliter kanadı olan Sturmabteilung ya da SA’nın ( Saldırı Birliği) başına geçti.
Röhm eski Prusya seçkinleri ile ilişkileri koparan biri olarak çok  önemliydi. Bu kopuş aynı zamanda Nazi başarısının merkezinde yer alıyordu. 1922-24'te Hitler, 1917-18'de Almanya'nın etkin şefi olan General Luderndorff’un sağında daha çok ikinci keman durumundaydı. Luderndorff’a yakın olmak  para Hitler’e  paha biçilmez bir saygınlık ve zengin destekçiler kazandırdı.  aynı zamanda onun düşüncesini ölümcül biçimde değiştirdi. Doğuda kolonyal Hayat Alanı’na (Lebensraum) ilişkin vahim Prusya fikri böylece Hitler'in benimsediği ideolojinin ayrılmaz bir parçası haline geldi. 1920 tarihli özgün Nazi manifestosunda bundan hiç söz edilmiyordu.
9 Kasım 1923'te Hitler ve Ludendorff  Münih'te bir darbe girişiminde (Birahane Darbesi) bulundular.  darbenin ardından Berlin'e doğru yürüyüşe geçmek niyetindeydiler.  Hitler'in kariyerini oracıkta sona erdirmesi gereken bir çatışma oldu.  fakat silahlı yüksek ihanet suçuna uygun bir ceza yerine, Bavyera'daki Berlin karşıtı yargıçlar ona bir yıl kale hapsi (Festungshaft) verdiler. Bu ceza askeri şeref kurallarını değil sadece sivil yasaları ordu subaylarına veriliyordu. Bu hüküm sabık onbaşı Hitler için ceza değil bir ayrıcalıktı.

Hitler'e kim oy verdi?

Sorulmaya Değer Tek Soru
Açıktır ki Weimar Almanyası'nda Nazi oylarının anahtar niteliğindeki bileşimsel göstergesi protestanların yerel nüfus içindeki oranıdır…  Hitlerin kaleleri belirgin biçimde Lutherçi kırsal kesimindeydi; En  büyük etken hemen her zaman, seçim bölgesinin Katolik seçmenlerin oranıyla ölçülen mezhep yapısıdır…  Mezhep faktörünü şaşırtıcı biçimde güçlü ve görece sürekli olduğu görülür.  Bu etkenin, Alman Rrich’ ının kasaba ve topluluklarında seçim sonuçlarını çeşitli sınıf göstergelerinden çok daha fazla etkilediği anlaşılmaktadır.

Jürgen W. Falter, Die Wahlen des Jahres 1932/33

und der Aufstieg totalitärer Parteien


Almanya'nın en büyük haber dergisi şu haberle çalkalanıyordu:

Temmuz 1932'de Nazi oylarının sadece %17'si ağırlıklı olarak Katolik olan bölgelerden geliyordu.

Der Spiegel, 29 Ocak 2008

1933 yılında  yaşanan Uzun Bıçaklar Gecesi' nden sonra Adolf Hitler'in şansölye olmasıyla birlikte Weimar Cumhuriyeti sona ermiş ve Nazi Almanyası dönemi başlamıştır

Bu dönemde Almanya’ da yaşamış daha sonra Türkiye'de ikamet etmiş, Ernst E. Hirsch’ ün “Anılarım” isimli kitabından dönemle ilgili birkaç örnek;

Adım başı, 1920’lere “altın yıllar” dendiğini okuyoruz. Bu yıllar, 1919 Versay Barış Antlaşması ve bu anlaşmanın uygulanması için, özellikle de tazminat konusunda, başvurulan siyasî baskılarla (örneğin 1923 Ocak ayında Fransızların Ruhr havzasına girmesi ve bunun sonucunda doğan milliyetçi azınlıklarla) başlar. 1919 yılı ile 1923 güzü arasında para değerindeki düşüş öyle boyutlara ulaşmıştır ki, o güne kadar tarihte görülmüş olan devlet iflâsı örneklerinin tümünü gölgede bırakmış, sadece emeklilerle tasarruf sahiplerini değil, özellikle ticaret, zanaat ve tam orta sınıfını mahvetmişti. “Altın 1920’ler’’, 29 Ekim 1929 “Kara Cuma” gününden sonra, kitlesel işsizlikle son bulmuş; işsiz kalan milyonlarca insan açlıktan ölmeyecek kadar parayı bile zor bulur olmuştu.

1920' lerde halkın dünyaya bakışı, bugünkünden (1981) tamamiyle farklıydı. Herkes şu gerçeği çok iyi biliyor ve hissediyordu ki, savaş ve yenilgi sonucunda, enflasyon ve tazminat ödeme yüzünden içine düşülen bütün bu zarar ve mahrumiyetler, ancak ve ancak her bir bireyin çalışması, çabası ve başarısı sayesinde, zamanla, giderilebilecektir. Dolayısıyla şu ya da bu toplumsal sınıfın mensuplarına, şu ya da bu din yandaşlarına, şu ya da bu siyasî parti üyelerine hiçbir ayrıcalık tanınamazdı; ancak, “Çalışan Kazanır”dı.

Savaşın sonu 
Yaşantılar ve ruh halleri
Pazar 10 Kasım 1918
Karanlık bir gün. Kasım havası. Rüzgâr ve yağmur ağaçlarda kalan son yapraklar kamçılıyor. Gökyüzü Alman ülkesinin kapısına dayanmış olan felâketin kokusunu almış gibi. Alman Reich' ındaki herkes için korkunç bir gün. itilâf devletlerinin silâhı bırakma şartlan. Gazetenin özel baskısı önünde bir yığın insan. Bir ses: "5.000 top, 150.000 vagon, 10.000 kamyon, 100 denizaltı... ', "itilâf daha ne istiyor? Savaş esirlerinin karşılıklılık şartı olmaksızın geri verilmesi". Bu, Foche un anlayışına göre insaniyet. Denizaltı savaşının sona ermesi, ama ablukanın devamı. Gûya denizlerin serbestliği bu söyledikleri. Güç haktan önce gelir. Yeis içinde eve dönülür. "Saldıralım" diyen birkaç askerin öfkesi neye yarar? Artık yapamayız ki. Her direniş işçi ve asker şûralannın patırtısı yüzünden felce uğramış. Ve böyle olması gerekiyordu. Dört yıl boyunca mal ve kan feda edildi. Hepsi boşunaymış.
Dunım, sed levius fit patientia, 
Quidquid corrigere est nefas.


Hanns Koch'un çıkardığı ve redaksiyonunu yaptığı "vatan", isimli derginin birinci sayısında giriş ve hitabe olarak isimsiz yayınlanan bu prologun metni şöyleydi:

Elem vatanımızda kol geziyor. Elem vadi ve uçurumlardan geçiyor, ormanlarda inliyor ve taze yeşil ekinin üzerinde uğulduyor. Ama vatan toprağı nasıl da güçlü vc taze kokuyor. Bu taze nefes insanın iliğine işliyor / onu hepiniz koklayınız, sen de kokla! / Ayağınızın altındaki toprağı çaldırmayın: Hepinizin içine kök saldığı ve damarlarınıza doğru yukan her an yeni güçler salan vatan toprağını. / Bu güçlere nc kadar muhtaçsınız. Omuzlarınızda korkunç bir yük var. Herkes kendi yükünü taşısın / ama daha güçlü olan zayıfa yardım etsin ki, bu çok ağır yük onu boğmasın / Artık nefret ve cesaretsizliği, kıskançlık vc çekememezliği kalplerinizden söküp atınız ve iç dünyanızın ıstırabın acımasız sabanı ile açılmış yarıklarına sevgi ekiniz. Sevgi ekiniz ki vatan toprağından yeni güçler emsin, gölge veren dallar süren, sizi ve vatanımızı şemsiyesi altına alan koruyucu bir ağaç olsun.


Kendisiyle çelişen, zihninde, keza iradesinde derin bölünmeler olan, dolayısıyla eyleme geçmeyi beceremeyen Alman, kendi hayatını yönlendiremez hale gelmiştir. Adaleti yıldızlarda düşler ve ayakları yere sağlam basamaz olur, … 
Sonunda, Almanlar için yalnızca içe dönük yol açık kalmıştır.

– ADOLF HİTLER

DİPNOT;

  1. Bizzat Ford genç Nazi partisine para yardımı yapan katı bir antisemist idi. Hitler Şükran ve hayranlık duygularıyla Ford'un portresini 1922-24'te kendi bürosuna astı.

 

 

 

Philipp Scheidemann Reichs tag'ın penceresinden Cumhuriyeti ilan ediyor, 9 Kasım 1918 .

 

 

Cumhuriyetçi militarizm mi? Kalabalık Reichsbanner kıtaları, Weimar Anayasası’nın
onuncuyılında , 11 Ağustos 1929 ’da Berlin’de Brandenburg Kaptsı’ndan geçerek yürüyor

 

 

 

 

 

 

 

 

Kaynakça:

1.James HAWES, Kısa Almanya Tarihi, Say Yayınları, 2021 

2.Mıheal KERRIGAN, HİTLER, Kronik Yayınları, 2023

3.Peter WATSON, Alman Dehası, Kronik Yayınları, 2024

4.Ali ÇİMEN, Kısa Hitler İmparatorluğu Tarihi, Timaş Yayınları, 2020

5.E.E. HİRSCH, Anılarım, Tübitak Yayınları, 1997

6.Colın STORER, Weimar Cumhuriyeti’nin Kısa Tarihi, İletişim Yayınları, 2015

7. William L. SHİRER, Nazi İmparatorluğu. İnkilap Yayınevi, 2003

Mehmet Çankal
Kaleme Alan Mehmet Çankal

YORUMLAR

Fikirleriniz bizim için değerlidir, bizimle paylaşabilirsiniz...

BU MAKALELERİ BEĞENEBİLİRSİNİZ